14 Ocak 2013

4 IKEA Neden Evimizin Her şeyi?

“Önce televizyonun yerini değiştirdim. 
Sonra masanın... 
Dünyam değişti!” 
Anonim 

IKEA, Ingvar Kamprad isimli İsveç'in Smaland mezrasından bir girişimcinin 1940'larda bölgenin mobilya marketlerinin ve üreticilerinin arasında yeteri kadar deneyim elde ettikten sonra oluşturduğu bir konsept marka. Konsept olması mobilyaların üretimde basit, tasarımda fonksiyonel ve yenilikçi, kargo ve ulaşımda ucuz olması anlamına geliyor. 

Konsept sadece yukarıda bahsettiğimiz bileşenlerden ibaret değil. Tasarıma bakış açısından başlayarak, ürünlerin satışına kadar bir dizi “adamlar yapmış” tepkisini hak eden bir bütünselliği de mevcut. IKEA her türlü malzemenin yap-boz niyetine satıldığı bir konsept, dar alanları işlevsel ve en küçük noktasına kadar döşeyebilen ürün yelpazesine sahip mobilya marketler zinciri modelinin ilk örneklerinden, mağazalarındaki kısa yollarla tüketicinin mağazadan bir an önce çıkmasını sağlamak yerine tüm ürünleri görmesini amaçlayarak sadece evimizdeki mekan algısını değiştirmekle yetinmeyip tüketim sırasında da mekan algımızı değiştirmeye çalışan bir konsept. 

IKEA'yı bir konsept olarak düşünmeye başladığımız andan itibaren (ki şirketin kendisinin de ürünün tasarım – üretim ve pazarlama üçgenini tanımlarken vurguladığı nokta da 'konsept'.) 'konsept'in günümüz dünyasındaki algılaması üzerine söz etmeden ileride bahsedeceğim noktaları açıklamak zor olabilir. 

Günümüz üretim ilişkilerinin doğasına bağlı olarak iletişimde yaşanan turbo boost-hızlandırılmış ilişkiler modu, bütünselliğin herhangi bir bütünün parçası olarak algılanmaya başlamasıyla bütünsellik algısının minimalleşmesi, minimalleşen bu algının beraberinde getirdiği parçanın daha da çok parçalara ayrılması ve nihayetinde parça başı algılama ve sonu gelmez kategorileştirme ve alt-kategorileştirmeler ile gerçeğin sadece çok ufacık bir parçasına hakim olabileceğimiz algısı, bu algı ile donatılmış bireylerin kamusal alana 'kendince katkı'ları, 'bence ve bana göre fikir'leri ve doğal olarak kamusalın oluşmasında kolektif katkının bireysel ve çoklu bir işbirliğine dayalı yapısı, üretilen bilgi ve algılayışların çokluğu karşısında insan ırkının 'minima moralia' sı ve minimal etik anlayışı gereği dijital çağın bir getirisi olarak milyonların içerik sağladığı dijital dünyada içeriğin 'her noktası gerçeğe aynı uzaklıktaki fikirlerle oluşturulma güdüsü veya öyle düşünülmesi. 

Yukarıda spot olarak sunulan tüm gelişmeler ışığında öznenin gerçeği kavramada zorluk yaşarken kullanabileceği bir araç olarak “konsept”in imdada yetişmesi çok da eski olmayan bir olgu. IKEA konseptinden bahsederken de birçok 'parça başı gerçek' in bir arada bulunmasını sağlayan bir üst-algıdan bahsedeceğiz. Minimalize olmuş öznenin neden IKEA'yı sevdiği sorusuna; IKEA'nın ürünlerinde değil tüm üretim sürecinde benimsediği parça-başı gerçekler toplamına ve dolayısıyla IKEA 'konsept' ine bakacağız. 

"Come and See IKEA or We'll Come and See You!"

IKEA reklamlarında üç kocaman İsveçli, insanların evine girerler ve insanları IKEA'ya gitmeye zorlarlar. Reklamın sonunda ise insanlar bu kocaman İsveçliler tarafından şu sözlerle tehdit edilirler; “Gel ve IKEA'yı gör. Gelmezsen biz gelip seni göreceğiz!”. Tehdit edilen bu mağdur insanların IKEA'ya gidip gitmediklerini bilmiyoruz ama 2012 yılı sonu itibariyle IKEA mağazaları dünya çapında 776 milyondan fazla kere ziyaret edilmiş. İsveçli yarmalardan yılıp biz IKEA'ya gitmesek bile IKEA'nın bize geldiği ise çok açık. Ne de olsa günümüzde şirketlerden kaçabileceğimiz çok bir yer yok. 

IKEA'nın bizi, bizim de IKEA'yı görmemiz ve aramızda komşuvari bir ilişkinin oluşması IKEA'nın mekan algımıza hitap etmesiyle birlikte ivme kazanan bir süreç. IKEA'nın “mekan konsepti”, modern dönem başlangıcının büyük meydanlar, büyük binalar, büyük heykeller, geniş sokaklar, geniş ve büyük evler konseptinin tersine küçük mekanlara odaklanan, büyük anlatılar, büyük fikirler, çığır açan yönelimler yerine küçük ve basit fikirlerle bunu hayata geçiren bir konsept olarak karşımıza çıktı. “Small Pieces, Small Ideas” konsepti, modern sonrası insan oğlunun hızlı yaşamına ayak uyduran, öznelerin küçük mekan sahipliğine ve özel hayatın giderek minimize edilmiş doğasına hitap eden işlevsel bir yaklaşım sağladı. 

İnsan evladının nesnelerle ilişkisinin kompleks doğasına ilişkin IKEA'nın yaklaşımı ise konseptinin bir diğer özelliği. Artık odak bugüne kadar mekan algımızda yer etmiş oturma odası, mutfak, yatak odası gibi bütünler değil aksine odak, mutfaktaki yemek masası, buzdolabı, oturma odasındaki, televizyon, koltuk, kitaplık gibi daha küçük parçalar. Diğer bir ifadeyle oturma odasını oturma odası yapan nesnelere birebir odaklanmak IKEA konseptinin önemli bir özelliği. Sorun oturma odası değil televizyonun oturma odasındaki konumu ve işlevi olarak yeniden tayin edildi. 

Aynı zamanda öznenin nesnelerle olan ilişkisinde de IKEA konseptinin bir tavır aldığını görürüz. Nesnenin insan zihnindeki temsili ve insan duygularındaki karşılığı günümüzde hiç olmadığı kadar belirginlik taşır. Nesnenin mekan içerisindeki konumu kadar zaman içerisindeki konumu da insanın onunla kurduğu bağa etki eder ve bu bağ birçok anlamda bağımlılık içerir. Bazı nesneler vardır ki hafızamızdaki imajı onu vazgeçilmez kılabildiği gibi, bizi rahatsız da edebilir. Veya en basit anlamıyla “Bu beni rahatlatıyor”dur. IKEA konsepti ise tüketimi arttırmak için nesnelerle olan bağımızı ortadan kaldırmayı hedefler. Tahayyül nesnelerle bağ kurmamak üzerinedir. Eylül 2002'de Amerika'da yayınlanmış 60 saniyelik “IKEA Lamp” reklamında bahsi geçen lambayla ilgili söylenenler durumu netleştirmek açısından dikkate değer: “Many of you feel bad for this lamp. That is because you crazy. It has no feelings, and the new one is much better.” (Birçoğunuz lamba için üzlüyorsunuz. Çünkü siz delisiniz. O lamba hissetmiyor bile ve ayrıca yenisi çok daha iyi) 

“You Do Your Part. We Do Our part. Together We Save Money.” 

Konseptin bir diğer önemli özelliği ise sizi sadece bir tüketici olarak görmek değil aynı zamanda üretim sürecinde de konumlandırmak. Bu sayede tüketici üretim sürecinin de bir parçası olarak satın alınan ürünle daha yakında bir bağ kuruyor - nesne ile bağ kurmak ve kurmamak çelişkisi konseptin önemli bir karakteristiği-. IKEA; “Sen sana düşen kısmı yap. Ben bana düşen kısmı yapayım. Birlikte kazanalım.!” nosyonuyla tüketiciyi bir bakıma fabrikasından içeri davet ediyor. Parçalardan oluşan ürünlerle depolamadan ve kargo hizmetlerinden daha çok kar sağladığı gibi hazır ürünü alıp bir evin köşesine koyan pasif tüketici yerine, tüketiciyi onun zihnindeki ya da kılavuz kitapçıktaki örneğe göre nesnenin boyutlanması sürecinin kahramanı kılıyor. Hatta IKEA reklamlarını kahraman tüketicilerin kendisine yaptırıyor. Dolayısıyla da alışıla gelmiş üretici-tüketici ilişkisinde olduğu gibi 'Ben senin ihtiyaçlarını görür üretir ve pazarlarım sen ise tüketirsin' anlayışından ziyade daha çok tabana yayılmış, birlikte üretim ve birlikte tüketim fikrini benimseyen bir konsepti salık veriyor. 

Öte yandan aynı tür mobilya ve nesnelerin büyüklük, birleştirilme ve renk bakımından tekrarına ve türevlerine elverişli tasarım konsepti ile IKEA insanların nesne kullanımını toplumsallaştıran çoğu zaman da tek tipleştiren bir yönelimi destekliyor. Yer yer kimin evinde olduğumuz konusunda kafamız karışabiliyor. Tasarım opsiyonlarının ise bir görüşte IKEA konsepti olarak anlaşılmasını sağlayan görünüşte minimal ve bireyselliği ön plana çıkarmış fakat standarize edilmiş hali tahayyül gücümüzü okşayan fakat aynı zamanda sınırlayan da bir işleve bürünüyor. 

İsveç Köftesinden Bir Liralık İçeceğe IKEA Konseptinin İflası 

IKEA konseptinin hınzırlıkları burada bitmiyor. Mekan algımızı değiştirme iddaasının yanısıra yaşam tarzı olarak da model olmak IKEA'nın görevleri arasında. 

Örneğin IKEA'ya göre evimizi temiz ve toplu tutmalıyız. Kız arkadaşımızla sorun yaşamak istemeyeceğimiz gibi rezil de olmak istemeyiz. Evinizde olmayı hissetmelisiniz. Kamasutra teknikleri en iyi IKEA ile deneyimlenir. 

Fakat IKEA konseptine rakip sayabileceğimiz bir diğer konsept ise kuşkusuz 'Türk Konsept'tidir. IKEA Türkiye'nin bir dizi konuda küresel anlamda yaşamadığı sorunları Türkiye'de yaşadığı gözlemlenmiş. 

Nice Türk ünivesite öğrencisi başta olmak üzere, değerli vatandaşlarımızın, köftelerin ucuz ve içeceğin ucuz ve sınırsız olması sebebiyle IKEA restaurantlarını öğrenci yemekhanesi veya esnaf lokantası olarak kullandığı bilinen bir gerçek. Rivayetlere göre IKEA Türkiye mobilyacılıktan köfteciliğe doğru sektörel bir değişim yaşayacağını borsaya bildirmek üzereymiş. 

IKEA Tükiye'nin son dönem mottoları ise aşağıdaki gibi: 

“Tasarıma Değil Köfteye Ağırlık”, 
“Bir Lira Ver İstediğin Kadar İç. Dışarıda Bekleyen Arkadaşının Şişesine Doldur Evine Götür”, “Bardağını Sakla Bir Daha Kullanırsın”, 
“Kız Arkadaşınla Nerede Buluşacaksın Derdine Son; IKEA'ya gel Tasarım Harikası Mağazamızda Köfte ve Kola Eşliğinde Romantik Anlar Yaşa!” 

Sonuç Yerine 

IKEA neden evimizin herşeyi? Çünkü mobilya değil “ev konsepti” satıyorlar. Yukarıda ifade edilen ve edilemeyen birçok nedenden ötürü öznenin gündelik yaşamını çevrelemiş tüketim algısına yeni bir boyut getirmiş olması IKEA'yı bir konsept dahası popüler bir konsept yapıyor. Denilebilir ki IKEA konsepti sadece IKEA markasına ait olamayacak kadar geniş bir konsept. 

Gerçekliğin altında ezilmiş öznenin şu sıralar hayatta kalma stratejisi nesneler başta olmak üzere, parçalanmış karakter ve güdülerin yap-boz oyunuyla sürekli yeniden tanımlanması üzerine kurulu.

image source: 1- IKEA manual by Metin Seven, Seven's Heaven,   
http://www.sevensheaven.nl/imagedetails/illustraties/cartoons/ikea-handleiding/
2- Umut Sarıkaya

4 yorum:

  1. İdeolojinin varlık alanına mercek tutan, aynı zamanda da olağanüstü bir modernizm eleştirisi. On numarasın Babaaa.

    YanıtlaSil
  2. ! ! ! ! . . . Ellerinize sağlık. Daha fazla Zihin diriliği, sağlığı versin Allah

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye