18 Ocak 2010

12 İçtimaiyatın Doğuşu

Sene 1902 idi. Avrupa çalkalanıyor, memleket ise değişiyordu. Ziya Fransa'dan yeni dönmüştü. Üsküdar'da buluştuk.

Uzun süredir tanıyorduk birbirimizi. Beraber girmiştik Talebe İntihab Sınavı'na. Aynı Mekteb-i Aliye'yi kazanmış, ilk yıl yurtta kalmak
suretiyle ikinci yıl mektebe yakın bir yerde eve çıkmıştık. Bir yaş vardı aramızda; Ziya 76'lı, ben ise 77'liydim. Mektep yılları renkli, bol tartışmalı mütehayyeller içinde geçmişti. İkimizde Akademiyada kalmak istiyorduk. Ziya biraz içine kapanıktı. Adını bile çok fazla insan bilmezdi mektepte. Birbirimize tenabüz ederdik; ben onu soyadı olan Gökalp diye çağırırdım, o da bana moruk diye seslenirdi. Sessizliğinden ötürü Ziya'yı sinsi bulurdu mektepteki çocuklar. Adem-i tehayyüz bir karakterdi. Hatun kişiler de pek fazla yanaşmazdı bu yüzden ona. Çoğunlukla Aguş-u Empas denilen ve Metal-i Heavy'cilerin uğrağı olan o izbe yere takılırdık. Ziya sessizce oturur, saatler içinde sadece bir hilal ölçeğinde arpa suyunu ancak bitirir, fakat o bir hilallik bardağın yanında Berr-i Cedid'den gelen Vinistın isimli kağıda sarılmış, filitreli hazır tütünün bir paketini adeta yerdi. Kafasının içinden neler geçtiğini kimse bilmezdi. Ne zaman bir soru soracak olsam “Kime göre? Neye göre?” gibi, alemleri saran genel kaidelere karşı çıkarcasına cevaplar verirdi. Sonradan bu kaidelerin positivizme içkin bir söylem ile anılacağını bilmiyorduk. Severdim Ziya'yı; nev-i şahsına münhasır bir insandı.
Fransız mektebini bitirdiği için yabancı dili iyiydi. Avrupa'da ne olup bitiyorsa Le Monde mecmuasından takip eder, zaman zaman bana da aktarırdı. Ama hiç Fransızca konuşmazdı; utanırdı galiba. Okul bittiğinde Mektepler Arası Ecnebice Dil Sınavı'na o Fransızca'dan girmişti, ben ise İngilizce'den. Orta mektepte aldığı eğitimin de gayreti ile iyi bir netice elde etti. Ben ise tökezledim. Ziya, Tedrisat-ı Aliye için Fransa'ya gidecekti artık; yolları açılmıştı. Orada kaldığı iki yıl boyunca sadece arada bir mesajlaştık ve nostalji olsun diye birbirimize kart gönderdik.

Ziya buluştuğumuzda çok heyecanlıydı. Yerinde duramıyor gibi bir vaziyeti vardı; kısa bir hal hatır sormadan sonra hevesini farkettiğim için o mevzuyu açmadan, zarif bir hareketle ben konuya girdim: “Eee üstad! Fransa'dan neler getirdin şu kadim dostuna?” dedim. O yıllar Eski Kıta'da içtimaiyat ilminin içtimaiyyat olduğu yıllardı. Alamanya'da üstad Max Weber'in ortaklaşımcılığın piri Karl Marx'a, yakın arkadaş çevresi tarafından rakip kılınarak coştuğu, Georg Simmel'in ölümünün üzerinden henüz iki sene geçmesine rağmen namdar olmaya başladığı, Ferdinand Tönnies'nin 'Cemiyet ve Cemaat' adlı eserini matbaadan taze çıkardığı bir dönemdi. Fransız ülkesinde mütekebbir karakterli Emile Durkheim intiharın içtimaiyata içkin olduğunu henüz yeni ortaya atmıştı. Jean-Gabriel De Tarde “toplum taklittir” sözünü yumurtlayalı çok kısa bir zaman geçmişti.
Avrupa'nın bu çalkalanışı Ziya'yı çok etkilemişti. Yanındaki çantadan üzerinde 'Les Règles de la méthode sociologique' yazan bir kitap çıkardı. “Bu ne lan?” demeye kalmadan, “Olum öyle bir ilim buldum ki, her konuda atıp tutabilecek, diğer her ilime salça olabilecek ve kendi epistemik cemaatimizi oluşturabileceğiz artık.” diye coşar bir ifadeyle hayatının en uzun cümlesini kurmuştu. Ziya'nın eski Ziya olmadığını o an farketmiştim. “Böyle ayaküstü olmaz, gel bir iki Pilsen içip öyle konuşalım.” dediğinde kendimi doğrulamış oldum. Üsküdar'da takılacak pek bir yer olmadığından, vapur ile Beşiktaş'a, oradan da Taksim'e çıktık. Yol boyu eski Ziya gibi sustu. Taksim'de eskiden de takıldığımız Nevizade'ye oturduk. Pilsenler geldi ve Ziya heyecan içinde anlatmaya başladı.
“Olum, şimdi bu ilimin adı İçtimaiyat olacak. Ben diğer ilim adamlarına baktım, en kralı ve kolay anlaşılır olanı Emile Durkheim adlı üstad. Alamanyadakiler çok karışık. Hem siyasi falan, o işlere bulaşmayalım. Orada farklı tartışmalar var. Şimdi bizim üstad Durkheim'a göre her bir şey içtimai. Hatta bireysel vuku bulduğu iddia edilen intihar bile... Hatta mimari, iktisat, siyaset, aklına gelen her şey. Yani içtimaiyat değil içtimaiyatlar var. Her şey içtimai ise her bilime bulaşabilir akademiyada kendimize kolayca yer bulabiliriz. Yöntem olarak da positivizmi seçtim. Hem daha kolay, hem açık, hem de bir laf ettin mi kaide oluyor. Böyle yasaları falan var.” diye açıkladı Ziya ve gün boyunca diğer detayları anlattı.

Aklıma zuhur etmişti. Pilsenlerin biri geliyor biri gidiyordu. Ziya'nın kafası güzel olunca bir faytona binip Üsküdar'da yaşayan bir başka arkadaşın evine gittik. Ertesi gün yeni bir dönem başlayacaktı, hem akademiya hem de bizim için. Eve varınca Ziya kustu. Ben ise koltukta uyuya kalmışım.

12 yorum:

  1. yazı için 'hoş' 'güzel' gibi sıfatları içeren cümleler kullanmak yerine bu yazıya uygun olarak bir arkadaşımın ifade ettiği şu tarz bir cümleyi kullanmanın daha yerinde olacağını düşünüyorum: ''Gerçekten ekmek kadayıfı tadında bir yazı çıkmış ortaya''. Hem üslubun hem de yazının sürükleyiciliği açısından okurken çok keyif aldığımı belirtmek isterim. Ziya Gökalp’ın okuma yıllarının önemli bir kısmını hapiste geçirdiğini düşünürsek belki bu yazının daha iler ki bir boyutunu da oraya taşıyabilirsin, eminim çok daha ilginç anılar ortaya çıkabilir:) Tekrar emeğine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Memleket sathında içtimaiyatın nasıl bir kültürel iklimin tesiriyle geliştiğini gözler önüne seren nadide bir çalışma olmuş. Pek şukela, tebrikler.

    Felix Sarotti

    YanıtlaSil
  3. Sevgili mustafa,

    Ekmek kadayıfı tanımlamasından en az ekmek kadayıfı kadar tat aldığımı belirtirken, tercihinizin kaymaksız olmamasını diliyorum. Ziya Gökalp üstada her ne kadar göndermelerde bulunduysam ve çıkış noktam o olduysa da, üstadın hayatına birebir sadık kalmadığımı belirtmek isterim. Ancak sizin aldığınız keyfide dikkate değer bulduğumu söylemek istiyorum. Bu bağlamda, yazının bir kısım devamını da yakın bir süreçte cemaatimiz blogunda yayınlayacağım. Saygılar, sevgiler...

    Dr. Heimat Lose

    YanıtlaSil
  4. ilgin için teşekkür ederim Dr. Heimat Lose...Ayrıca Gökalp'in hayatına sadık kalmama konusunda da hemfikir olduğumuzu söylemek isterim. Belki hayatının içersinden bu sadık kalmayışları çoğaltmak, yazının devamı ve içtimaiyat ilmini açımlama da bizleri çok daha farklı ve renkli güzergahlara çekebilir. Bu, yaratıcı üslubunun bizlere borçlu olduğu bir şeydir. İnanıyorum ki bu borç dediğin gibi tam da kaymaklı bir ekmek kadayıfı tadında yeniden ödenecektir, saygılar, sevgiler... yazının devamı için ayrıca teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. Muhterem doktor,

    Yazım tarzınızda ve içerik hede hödönüzde ilginç bir bilinçsel sıçrama sezdim. Görmemek mümkün değil. Acaba yedekte bulundurduğunuz diğer beyninize falan mı geçtiniz

    YanıtlaSil
  6. Sevgili üstadım Babaaa

    Yazım tarzımda derinlik manasında bir değişiklik olmamakla beraber, bu hayret verici değişiklik ve sıçrama diye nitelendirdiğiniz şeyin, sizin kişisel sığlığınızdan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Zira siz o sığ sularda gezinirken bendeniz okyanusların ötesinde yeni halklarla çoktan tanışmış bulunuyordum.

    Saygılar...

    YanıtlaSil
  7. bu yazıyı okudum ve sadece şu oldu:

    muhahahahahahahahahahahahahahahahah :)))))

    güldürme beni cincoooon ;)

    YanıtlaSil
  8. İşte üstadım Babaaa, sığlığınızdan bahsederken üzerinde durduğum şey tam da buydu. Cümle kurma yetinizin sadece "muhahahahahhaaha" derinliğinde kalmamasını diliyorum.

    Saygılar

    YanıtlaSil
  9. j'ai bien aimé votre amis Ziya. il me parait assez "cool".

    YanıtlaSil
  10. Oui, je pense qu'il vous aime. Nous pouvons répondre par un ami de Toulouse. le nom est Prometheus. (Il n'est pas de Tunceli)Les cyclistes se plaisent à utiliser. Sont de bonnes personnes. Continuez à suivre. Nous sommes ouverts à d'autres surprises. Tout comme Ziya...

    YanıtlaSil
  11. Ne oluyor lan?
    Nedir bu ecnebice tutkusu?

    YanıtlaSil
  12. ustad felix, konusmadiginiz bir fransizca kalmisti o da sonunda oldu. Su "cyclistes" kismini anlamadim ama herhalde o benim kabahatim.

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye