“Moda ve yaşam olanakları genişledikçe insan kimliğini seçebilir, imal edebilir -ve sonra yeniden imal edebilir.”
Douglas Kellner
Douglas Kellner
Apaçi olmak yeni bir kimlik inşasını işaret ediyor. Kent dokusunun ortasında kent kültürü ve meşruluğundan uzak bir kimlik tercihi, çevresel faktörlerin etkisiyle imal ediliyor, tercih ediliyor ve değişiyor. Apaçilik ise bu sürecin bir ürünü olarak algılarımızdaki yerini alıyor.
Hepimiz gündelik yaşantılarımızın hızlı akışında sıkılıyoruz. Sıkıntılarımız, isyanlarımız, tepkilerimiz ancak kendimizle olan hesaplaşmalarımızda sahne alıyor. Dolayısıyla olduğumuz şeyden sıkıldığımıza karar verdiğimiz andan itibaren günümüzün bize sunduğu kimliklerden birini alıp üzerimize geçiriveriyoruz. Bugünlerde ilk keşfettiğimiz şey var olan halimizi korkmadan değiştirebileceğimiz inancı. Fakat değişim değiştirebileceğimize inandığımız hızda gerçekleşmiyor. İşte tam da bu umut sanrısı Apaçi’liği salık veriyor. Apaçi olmak işte bu yüzden kendi için anlamlı bir düşünce dizgesi oluşturmayan kesimin basit bir davranışı oluveriyor. Köyden kente göç eden ilk popülasyonun çocukları, kent kültürünü orijinal kimliklerinin üzerine geçiriveriyorlar. Bu kesimin büyük çoğunluğunun genç olması bu değişimi büyük oranda kolaylaştırıyor.
Kimliğin yeniden inşası için gerekli olan sosyal ilişkiler ise teknolojik ilerlemeler ve hız çağının olanaklarıyla kolaylaşıyor ve süreklileşiyor. İletişimin hızı ve bir arada olmanın kolaylığı kimliğimizi sınamak için bize çok daha fazla imkân sunuyor. Fakat sürekli yeni kimlikler edinen birey aynı süreklilikte edindiği kimliği gerçekleştiremiyor. Dolayısıyla günümüzde kendini gerçekleştirmek tali bir edim. Bir sorun değil tersine sosyal olmanın bir gerekliliği. Hatta bu yüzdendir ki gerçekleşemeyen birey, tek gerçek olarak mahremiyetini sağlayabildiği ev ortamında mutlu zamanlar geçiriyor. Ev içi, sözde sizi veya bizi ifade eden tüketim malzemeleri de bu yüzdendir ki piyasaların çabuk tüketilen malları olarak reyonlarda boy gösteriyor.
Apaçiler de aynı sebepten kaynaklı çoklu kimliklerin bir araya gelmesiyle varlığını olumluyor. Fakat kendini gerçekleştirebileceği alanlarda yaşayan apaçiler aynı paralellikte kimliklere sahip olamıyor.
Günümüzde sanatta, politikada ve modern hayatın talep edilen tüm tüketim alanlarında seçkinci, entelektüel ve üst düzey estetik kaygılar yerini gündelik hayatta olan biten, basit ve doğrudan eylemlere bıraktı. Bu yüzdendir ki internetin her köşesinde kendi eserlerini sergileyebilen sokaktaki insan pervasızca görünür olabildi. Doğal olarak da apaçiler bu görünürlüğün veya bu sahnenin bir parçası olarak boy gösterdiler.
Apaçilerin şahsında olumlanan varoluş algısı ben merkezcidir. En azından eylemlerinin itici gücü kendi orijinal “ben”lerinden gelir. Keskin sosyo-ekonomik havzalarından çıkarak hiç bilmedikleri bir dünyada boy gösteren apaçilerin tek ölçütü ancak kendisi olabilir. Bu da bizi “insanın ölçütü insandır” önermesini ortaya atan Epiktetos felsefesinden “insan insanın kurdudur” felsefesini oluşturan liberal kanadın ilk savunucularından Hobbes’a götürür. Sonuç olarak denilebilir ki, Apaçilik kapitalizmin liberal birey algısının mutant sonucudur. Denilebilir ki, apaçilik insan kültürünü yozlaşmanın eşiğine getiren (acaba bu eşikten geçmiş olabilir miyiz?) kapitalist sistemin bir yanılgısıdır. Kapitalist ütopyanın iflasıdır.
Peki, Apaçileri yanıbaşımızda gördüğümüz zaman nasıl tanıyabiliyoruz. Çünkü toplumun diğer tüm kesimleriyle iletişime geçmeye çalışan fakat başaramayan koca bir kesimin kendini ifade yöntemi ancak saç ve giyim tarzlarıyla mümkün oluyor. Ve biz görüyoruz. Cemaatleşen toplumumuzda cemaatler arası iletişimin azaldığı (bir rocker bir clubber’ı anlayabilir mi?), her cemaatin kendi iletişim ağlarıyla yaşadığı bir durumda apaçiler iletişime geçmek istiyorlar.
Geçen sene adını bile hatırlamaya gerek duymadığım orta üst sınıf, beyaz, Sünni ve Türk bir kadın köşe yazarı apaçiler için neredeyse zombi olduklarına dair yorum beyan etmişti. Ya peki o zombiler o kadının bembeyaz teninden bir ısırık almak istediklerinde ne olacak?
Apaçiler, soğuk savaş sonrası katılaşan dünyanın buharlaşmaya yüz tutmuş kararsız gazları gibi olabilir mi? Bulunduğu her ortamın şekline girebilen ama karar kazandıkça katılaşarak bulunduğu kabı bir şekilde parçalayacak bir gaz.!!
Son paragraftaki: Bulunduğu her ortamın şekline girebilen ama karar kazandıkça katılaşarak bulunduğu kabı bir şekilde parçalayacak bir gaz.!! bu cümle için yorum yazıyorum;tehlikenin farkında mısınız?
YanıtlaSil"tehlike" olarak neyi kast ediyorsunuz?
YanıtlaSilGizem öncelikle yorumun için teşekkürler. Erhan Bey'in aksine tehlikeden neyi kastettiğiniz benim için çok önemli değil. Katılaşacak gazın ne kadar kararlı olacağı önemli. Burada ben tehlike yerine bir fırsat görüyorum. Bir kuşağın kendini ifade etme kararlılığını görüyorum. Bu kararlılık birileri için sorun, bir kısım kurumlar için tehlike, bir toplum için fırsat olabilir. Bu gelişimi gören duyarlı insanların/cemiyetlerin/grupların bu duruma yönelik ne yapacakları önemli!
YanıtlaSil