“What you choose to call hell, he calls home”
Colonel Trautman by David Morrell, Rambo: First Blood Part II
Colonel Trautman by David Morrell, Rambo: First Blood Part II
Ev nedir? 4 duvar, bir tavan ve bir kapı. Bu basit üç bileşen ilk başta sınır çizmeye yarar. Çizilen bu sınırla birlikte önce yağmur, kar gibi doğal fenomenlerin, ardından da bizim dışımızdaki sosyal evrenin bize olan etkisi kısıtlanır. Bundan böyle kapıyı çalmadan kimse «bizim» alanımıza giremez. Peki biz kapıdan içeri kimi alırız? Bize benzeyeni, tanıdığımızı veya tanıdığımızı sandığımızı. Peki kimi almayız? Bize benzemeyeni, bizi korkutanı kısacası Öteki’yi ve Yabancı’yı. Bu bağlamda ev, Öteki’yle bizim aramızdaki sınırdır. Ayrıca ev, modern popolarımızdan uydurduğumuz bir ayrım olarak, özel alanın başladığı kamusal alanın ise son bulduğu yerdir. Ev çizdiği sınırlarla bize “minimum sürpriz, maksimum güven” vaat eder. İşte bu yüzden ev, sosyal ve politik bağlamda tarafsız bir alan olamaz. O bizi ne kadar güvende hissettirir, yabancı ve ötekiyle olan etkileşimimizi ne denli azaltırsa, bizde o denli tutuculaşırız. Evden çıkmadıkça, dışarıdan daha fazla korkar, dışarıdan daha fazla korktukça da evden daha az çıkarız. Ucuz ama etkili bir sarmaldır bu, aynı zamanda korku ve tutuculuk ilişkisini anlamak için de iyi bir örnek.
Ev bu sınırları çizerken, meşruiyetini koruma iddiasından alır. Fakat “koruma” kelimesini duydun mu korkmak gerekir kanımca, çünkü tarih bize koruma iddiasında olanların, neyi kimin adına koruduklarını birçok kez gösterdi: kadınları koruyan erkekler, tanrının gazabından koruyan dini kurumlar, paramızın hem değerini hem de kendini koruyan bankalar, üniversitelerimizi koruyan güvenlikler ve polisler gibi. İşte evin koruma iddiası da böyle bir koruma iddiasıdır. O korudukça biz kendimizi korunmaya muhtaç ve bağımlı hissederiz. Ötekini tanımadığımız için stereotiplere tutunur, dışarıyı bilmediğimiz için mukayese yeteneğimizi kaybeder ve elimizde olanın en değerli, en önemli olduğunu zannederiz.
Ev aynı zamanda alışkanlıkların hüküm sürdüğü bir yerdir. Orada varolan alışkanlıklarımız pekişir ve yenileri eklenir. Herkes evinde kendi çapında bir lüks anlayışı ve ritüeli geliştirir ve o ritüellere bağlanır. Arkasından da şöyle cümleler etmeye başlar: “Abi sıvı sabun olmadan ellerimi yıkıyamıyorum o yüzden Ahmet’lerde kalmayalım bugün”, “Sibel’in ev güneş görmüyor”, “İsmet'lerde klima yok, biz en iyisi evden çıkmayalım”. Sonuç olarak kişi alıştıkça evde kalır, evde kaldıkça Öteki’den korkar, korktukça da tutuculaşır ve tutuculaştıkça da evde kalır...
Yazın dünyasının güzide kalemlerinden ve kendinden bir türlü emin olamayan argümanlarıyla "şüphe" kelimesiyle adı özdeşleşen üstat Prometheus'un gündelik yaşamımızın değişmez mekanı olan ev üzerinden kamusal-özel alan ayrımına dair sunduğu bakış açısı gerçekten düşündürücü.
YanıtlaSilAncak sormak istediğim bir sorum var. Sevgili Prometheus acaba ev denilen mekanı neden ısrarla yabancılaşmanın üssü, "homo homini lupus"un barınağı gibi sunmaktadır? Eleştirdiği tuzağın içine, ellerinde bira şişeleriyle gelen ve kendisi o sırada ders çalıştığı için tribe giren bir insan olarak düşmekte midir?
Saygılarımı sunar, kendisinin gözlerinden öperim.
Dr. Heimatlose
Sevgili doktor,
YanıtlaSilSon sorunuz icin sunlari soyleyebilirim, dogru bir noktaya parmak basmakta fakat olayin butununu gozden kacirmakta. Ev uzerine yazilmis bu elestirel deneme, sosyal bilimlere bir katki olmaktan ote bir oz elestiridir. Dolayisiyla elestirdigim tuzagin icine dusmekten cok, gayretim uzun suredir icinde bulundugum bu tuzagi asmaktir.
ilk sorunuzu ikincisinden bagimsiz ele almali almamali mi bilemedim.
Saygilar, Sevgiler.
(bu arada yaptigim ufak gondermeyi ismet sibel gibi anonimlestirdigimi gerekli hassasiyeti gosterdigimi umuyordum. Eger beceremediysek af
ola).
sevgili prometheus,
YanıtlaSilsize bir sualim olacak.. peki bir sosyal bilimci olarak, tez döneminde evle kurduğumuz o gayet samimi ve "tutucu" (eğer kelimeyi sizin kullandığınız anlamda sınırdan çıkmamak ve içeri kimseyi sokmamak şeklinde kullanacaksak, hani tehlikeli olduğunu da düşünürsek) ilişkiyi nasıl açıklayacaksınız??
hürmetler,
simone
http://www.youtube.com/watch?v=jqxENMKaeCU
YanıtlaSilpeki.