22 Nisan 2009

2 Kamusal Alanda Terlik Sorunu



- Terlik, elin hiç yardımı olmadan giyilmek üzere tasarlanmıştır.
Eğilmeye karşı duyulan nefretin anıtıdır. -
Theodor Adorno, Minima Moralia

Sanırım artık hiçbir insan evladı üzerimize giydiklerimizin doğal ihtiyaçlardan kaynaklandığını iddia edemez. Giyinme başlı başına insanın kendine yabancılaşması olarak değerlendirilebilir. Tarihsel seyir içinde çıplaklığın mahremiyetle kurduğu ilişki giyinmeyi örtünmeye taşımıştır. Ama bu öyle bir şeydir ki, hem bir şeyler giymek zorundasınızdır hem de her şeyi istediğiniz gibi giyemezsiniz. Düşünün ki kılık kıyafetin kanunu da bulunmaktadır. Garip ve komik değil mi? Ancak işin içine ihtiyaç, moda, kültür gibi unsurların yanında türlü anlam ve söylem biçimleri de karışmaktadır. İşbu durumda memleket dâhilinde mütemadiyen tartışılan meselelerimizi bir başka düzleme taşıyarak ele almaya neden çalışmayalım. 


Örneğin terlik sorunsalı. Bence çözülmesi çok daha karmaşık bir boyuttadır. Ayağa giyilen şeylerin anlam dünyaları da bambaşkadır. Misal, kamusal alana takunya ile mi girilemez, yoksa postalla mı girmek daha kolaydır. Özel alanda kimi insanlar ayakkabı da giyerken kamusal alana neden terlikle girilemez? O yüzden baştan değil ayaktan başlayalım. Her ne kadar dost başa düşman ayağa bakarmış denilse de. Gerçi bir düşmanınız varsa şayet, öncelikle ayağına bakmak çok da mantıklı bir şey değil gibidir aslında. Demek ki bu sözün anlatmak istediği başka bir gerçeklik düzeyi bulunmaktadır. 

Burada ayağa giyilen nesneler dünyası işaret edilmektedir Özellikle terlik, güdümlü füze olma işleviyle ev içi saldırı mekanizmalarının en etkililerindendir. Hem hane halkına hem de haşerelere karşı şiddetin aracıdır. Öte yandan köpeklerin ‘eğitim’inde sahiplerinin onlardan atılan terliği geri getirmesini beklemesi ve köpeğin buna koşullanması ‘disiplin’e edici bir faktör olarak karşımıza çıkar. Bu durum vurulan avın getirilmesinin evcil bir versiyonudur. Terlik, otoriter ailelerde ebeveynlerin çocuklar üzerindeki baskı aracıdır aynı zamanda. “Git terliklerimi getir”, “terliği yersin şimdi kafana” gibi otoriter dili yansıtan bir araçtır. Yine ayağında çorap olsa bile betona ya da marleye basan çocuğu, annesinin “git ayağına bir terlik geçir” uyarısına maruz bırakacak bir nesnedir. 

Terliğin tarihine baktığımızda ise; ilk ortaya çıkışı, işlevi mahiyetinde ayakkabıyla eş değerdir, modern terliğin ise 1868’deki restorasyonla Japon modernleşmesini başlatan imparator Meiji döneminde ortaya çıktığı rivayet edilmektedir. Meiji döneminde özellikle batıyla ticari ilişkiler yoğunlaşmış ve kapitalist süreçler işlemeye başlamıştır. Yalnız, kendi evlerine ayakkabıyla giren batılılar yoğun sosyal, ekonomik ilişki içine girdikleri Japonların da evlerine ayakkabıyla girmeye çalışmışlardır. Japonların da evlerine önem verdikleri bilinen bir gerçek. Zaten batının başka kültürleri pek önemsemediği de ortada. Gariplerim de hem ticari ilişkilerin bozulmaması hem de evlerini sıhhi tutmak için bir yol ararken modern anlamda terliği icat ettikleri söylenir. 

Her ne kadar tahakküm ilişkilerini pekiştirici bir araçsallığı olsa da, diğer yandan gündelik hayatta pek de değer verilen, saygı gören, ciddi bir nesne değildir. Oysaki ayakkabı ciddi bir karakter taşır, ama terlik daha evcil, daha küçük amaçlar peşindedir. Hele bir de kösele ayakkabı, derinin işlenişi, taban yapısı ve duruşuyla kamusal hayatın ciddiyetini yansıtır. Modern hayatın keşmekeşi ve koşuşturması içinde kamusal hayatı en çok hisseden onlardır. Ama terliğin sokakla tek bağlantısı en fazla bakkala gidip gelme mesafesidir. Yenilerde “çok gezen terlik eve bok getirir” gibi bir söz de duymuşluğum var. Bir de tuvalette, banyoda, yazlıkta giyilen bir nesneden ne kadar ciddi olmasını bekleyebilirsin ki. Art arda söylendiğinde de komik kaçmaktadır. Ayrıca terlik adı üstünde teri alan anlamındadır. Böyle pislik bir şeydir bir kere. Hem üstüne üstlük teri de almaz, pazardan alınan Tayvan malı terlikler ayağı terletir durur. Bir de sahilde falan yürürken kum, çakıl kaçmasından dolayı ikide bir durup şöyle bir sallamak gerekir. Her şeyi geçtim bir ayakkabı özenli bir şekilde çıkarılırken, terlik lampiri lumpiri çıkarılır. Bu yüzden ayakkabının tekinin kaybedilmesi ender bir durumken terliğin teki hep aranır. Terlik çifti birbiriyle geçinemez, yan yana zor dururlar. Durkheimcı kolektif bilinci içselleştirmemiştir. Aykırıdır. Ayakkabı ise kamusallığın bütün kutsal görünümleri karşısında bir saygı duruşunu dayatır. Bu haliyle terliğin o yüce, o yüksek ideallerin mekânı olarak kurgulanan kamusal alanın ciddiyetini tehdit edebileceği düşünülmektedir sanırım. Bununla birlikte, İngiltere’de sanayi devriminin yoğun sömürü koşullarında Luddist hareket ayakkabılarını çarklara fırlatarak makinaları sabote etmişlerdir. (Ayakkabı fırlatmak. hımm.. tanıdık geldi sanırım) Ayakkabı anlamındaki ‘sabot’un makina kırıcıların bir aracı olmasından kaynaklı ‘sabotaj’ kelimesi de buradan ortaya çıkmıştır.

Kıssadan hisse, giyinme “zorunluluğu” kadar, giydiğimiz her şeyin de sosyal, kültürel ve politik bir konumu bulunmaktadır. Bambaşka dünyaların kamusallığı da ölümlü bedenlere giydirilmiş kutsal ciddiyet ile değil, kahkahanın çıplaklığı ile yaratılabilir. Homo Socialis varlığımızın maskelerini baştan ayağa, ayaktan başa bir bir çıkarıp atsak, belki o zaman daha başka bir yerde ayağımız toprağa, başımız göz parıltıları kadar berrak olan yıldızlara değebilirdi.

2 yorum:

  1. kılık kıyafetin doğuşu örtünme gereksinimine dayansa bile altında, bir zamanlar örtük şimdilerde gayet açık olan, bir kendini ifade etme biçimi var. beden dilinin önüne geçememiş olsa da insanlar bilinçli ya da bilinçsiz kıyafetleri ve aksesuarları ile ruhlarını ifade ediyorlar. terlikte zaman içinde rahatlığın ve sanırım biraz da pervasızlığın simgesi haline dönüştü. hatta çok daha derine gidilirse itaatkarsızlığa kadar bile uzanabilir. eve gidip terlikleri ayağıma geçirip bir rahata ersem denildiğinde, aranan rahatlık gibi görünse de aslında altında buranın hükümdarı benim, benim bölgemdesin, ben ne dersem olur gibi bir bayrak açmada sözkonusu sanki..
    farklı ve güzel bir bakış olmuş, aklınıza sağlık..

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler Nily. Sizin gibi "az" ve "öz" takipçilerimizin olması bizim için daha "fazla" "söz" söylemeye vesile oluyor. Çıkarımlarınız ve akıl yürütmeleriniz oldukça yerinde olmuş. Yorumunuzu yazının çağrımlarına bir ek olarak değerlendiriyorum. Sözünüze sağlık...

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye