7 Haziran 2012

3 Élan vital

Yeni çıkan yaprak testleri –biteceği korkusuyla- bir an evvel alma telaşı içinde koşuşturan, bilinci kapalı, gözlerini kan bürümüş memur adaylarının arasında, bir koridorun tam ortasındayım. Koridorun sağ tarafındaki paravanın üzerinde kocaman harflerle “çalışma alanı”, sol tarafında ise “yaşam alanı” yazmakta. “Çalışma alanı” dersliklerin olduğu, etütlerin yapıldığı yani yaşam savaşının bizatihi verildiği alan; “yaşam alanı” ise kantin, tuvalet, seminer ve sinema salonu gibi çalışmaya-yeniden çalışmaya yönelik ihtiyaçların karşılandığı, gidilecek hedefte bir durak, verilecek savaşta bir ikmal tesisi konumunda. Köprüden aşağıya savruluyorum… 

Neyse ki tekrar nefes alabiliyorum. Otobüs durağına doğru –kaçıracağı korkusuyla- bir an evvel varma telaşı içinde koşuşturan, bilinci yitik, gözlerinin feri sönmüş memurların arasında, bir sokağın tam ortasındayım. Üzerime doğru gelen insanlardan sıyrılma manevraları sonucunda kendimi bir mağazanın içinde buluyorum. Gözüm tv sehpasının üzerinde kocaman harflerle yazan “yaşam ünitesi” etiketine takılıyor. Yere kapaklanıp, düşüyorum… 

Bugün yaşam hakkında öğrendiğim yeni şeyler beni epey yordu ve bir hayli kafamı karıştırdı. 

Çalışmanın sonunda ve yeniden çalışmanın öncesinde yaşam ünitesine bağlanan, sürekli koşuşturmaca içindeki bu insanlar, çalışma yoluyla aslında kendilerinin olmayan bir yaşama bağlanmaktalar. Ben ise çalışmayı, yaşamın içinde daha fazla coşkun ve aynı ölçüde sakin, yaratmaya ve aşmaya hevesli, rutinsiz ve de mesai mefhumu gözetmeksizin eylemde olma hali olarak tarif edebilirim. Oysa “mesai mefhumu gözetmemeye” yüklenen anlam da benim düşündüğümden oldukça farklıymış. 

Eğer onlar gibi değilseniz, onlar gibi davranmaya, onların yükledikleri anlamları paylaşmaya her koşulda zorlanırsınız. Her şey bir kenara, çalışmıyorsanız ya da ciddiye alınan bir iş yapmıyorsanız ciddiye de alınmazsınız, sözlerinize değer verilmez. İş çıkışı sürekli projelerden, tatil planlarından, iş ve eğitim hedeflerinden bahseden insanların içinde “ben de bütün gün evde limonata içip, saçma sapan flash oyunlarda rekorlar kırdım” diyemezsiniz. Şampiyon siz değilsiniz. Öyle bir ortamda böyle bir söz sarf ettikten sonra yaşam felsefesi üzerine derinlikli laflar da etseniz boştur. 

Boşluğun içinde ve yaşama dair anlamların karıştığı bir noktada Georg Simmel’in “mehr-Leben” (daha fazla yaşam) ve “mehr-als-Leben” (yaşamdan daha fazlası, bu yaşamdan daha ötesi) kavramları zihnimde beliriyor. Simmel’e göre insanlar çifte-aşkın bir kapasiteye sahiplerdir. Öncelikle insanlar bitip tükenmez, yaratıcı kapasiteleri (daha-fazla-yaşam) nedeniyle kendilerini aşabilirler. İkinci olarak, bu aşkın, yaratıcı kapasite insanların sürekli olarak kendilerini aşacak objeler üretmelerini mümkün kılar. Bu olguların nesnel mevcudiyeti (daha-fazla-yaşam) ilk planda bu objeleri ürettikleri yaratıcı güçler (bu-yaşamdan-daha-ötesi) ile uzlaşmaz bir karşıtlık içindedir. Başka deyişle, toplumsal yaşam “yaşam-olmayan”, “ancak özel bir öneme sahip ve kendi yasalarına uygun hareket eden” bir şey yaratır ve onu kendi yasasından kurtarır. Yaşam birlik içindedir ve ikisi arasında çatışma vardır. Simmel şu sonuca ulaşır: “Yaşam kendi özünü, kendi ilerlemesini daha-fazla-yaşam ve bu-yaşamdan-daha-ötesi olmada bulur”. 

Toplumsalda biçimlenen bu hikâyede yaşam felsefesinden (Lebensphilosophie) bahsederken, yaşamın bir sosyolojisi -gündelik olanı değil, bizatihi kendisi- var mıdır? Yoksa sosyoloji bizden bir şeyler mi saklamaktadır? 

Sorularımı düşünürken bir bardak limonata içiyorum. Yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işim gücüm yaşamak olarak…

3 yorum:

  1. Yazılarını ve kendisini uzun süredir özlediğimiz Felix Sarotti'yi okurken bir kez daha modern yaşamın karanlık dehlizlerinde yolculuğa çıktım; biraz korku dolu, biraz üzgün. Kendisinden, bizden ayrı kaldığı süre boyunca yaşama dair biriktirdiklerini yeni yazılarıyla sunmasını beklemekten başke çaremiz yok sanırım.

    YanıtlaSil
  2. Dr. Heimat Lose'a temennileri için teşekkür ederim.

    Yazıda bahsi geçen "yaşam ünitesi"ne dair bir görsel çalışmaya iç-mihrak'ta rastladım.
    Linki:
    http://icmihrak.blogspot.com/2011/10/yatan-aslandan-gezen-tilki-yegdir.html

    YanıtlaSil
  3. Pek sevgili dostum Felix Sarotti,

    yazınızı geridönüşünüzün verdiği bir iştahla okudum, ellerinize sağlık.

    Ben de sizinle benzer soruları tefekkür etmekteyim aziz dostum. Sanırım sosyoloji ilmi bizzat toplum tarafından ele geçirildiğinden beri yaşam bir üniteye dönüşmüş olabilir diye de afakanlar içindeyim.

    Selam bakidir,
    sadık dostunuz Dr. Psinoza Bento

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye