21 Temmuz 2011

1 Ay-Nur (vol.1 Kanlı Kontes) (part 4 Kusursuz Beden ya da Tanımsızlık)

Esin’e saygılarla

Peygamber böceklerinin ilginç bir çiftleşme seremonileri vardır; çiftleşmenin sonuna doğru dişi boynunu arkaya doğru çevirir ve erkeğin başını kopartıp yemeye başlar. Biyologlar bu durumu dölün kaybedilmemesi olarak yorumlama eğilimindedir. Erkeğin kafası kopunca sinir sistemi felç olur ve hareketsiz kalır, böylece dölü dışarı savurma ihtimali yoktur. Bense biyologların bu açıklama eğilimlerinin hayali kan-bağı merkezli ulus devletin etkisi altında olduğunu düşünürüm. Hayvana içgüdü olarak soyuna devam ettirme isteğinin yüklenmesi, içgüdüler sıralamasında annelik içgüdüsünün üstlere konulması doğaya bakışımıza ve doğayı yorumlayışımıza etki eden iktidar yapılarını gözümün önüne getirir. Ulus devlet düşüncesinde dölün kaybolmaması ile erkeğin başının koparılması arasında bir bağlantı kurulabilir fakat ulus devletlerin iflas bayrağını çektiği ve küresel şirketlerin at oynattığı ya da kimilerine göre post-modern olarak damgalanan günümüzde bu durum nasıl açıklanır.

Osmangazi’den pazaryeri yolunu izleyerek Bornova büyük çarşıya giden yolda dolaşmak bir şehrin üç farklı zaman dilimine eşlik etmeye benzer. Aynı zamanda mimarinin zaman içinde neden daha da aptallaştığını sorusunu sordurur. Çirkinleşen binalarla çirkinleşen kent… Büyük çarşının arka tarafı çiftçiler kıraathanesiyle ya da içerisinde bulundurduğu hırdavatçılarıyla, boyacılarıyla tamamıyla eril ortamdır. Kimi zaman ikiyüzlü fakat dertleriyle, kendilerini tanımlamalarıyla son derece dürüst bir yığıntının ortasında kalırsınız. Evine alacağı yeni bir televizyonun dekorasyonunu nasıl değiştireceği değildir muhabbet konuları, banka kredileridir, çocuklarının işsizlik sorunlarıdır. Mutsuzdur insanlar yığıntı haline gelerek mutsuzluklarını da paylaşırlar, kimi zaman başkasının başına gelenden ders çıkartma eğilimi vardır, kimi zaman yol göstermek istenir. Evin iç cephe boyasının hangi renk olacağından çok, boya fiyatları ve boyanın nasıl kullanılacağıdır sorun, yaşamın bir yerlerinde haksızlık vardır ne ensesi kalın akrabaları vardır ne de şans yüzlerine gülmüştür. Anlamadığım nokta ise neden yaşamlarını bir gıdım iyileştirmek yerine yaşama bakışlarını değiştirmekle uğraşmazlar; sorunlarının çözümünün ensesi kalın tanıdık olması ya da bizzat ensesi kalın olmak olmadığını farklı, düşünülmemiş yol, haritasız bir çözüm olabileceğini aklına getirmezler. Takım elbiseli, bakımlı elli, bembeyaz dişli erillik yoktur burada sarı dişli –eğer dişleri kaldıysa- ellerinin derileri çatlamış ve ne modasına ne de uyumuna bakılarak alınmış, bakıldığı ilk şeyin fiyatı ve dayanıklılığı olan kıyafetler. Sonuç olarak dürüsttürler ama aynı zamanda karısına, kızına ya da dışarda sevgilisine karşı efendi; son derece sert ve acımasız. Efendiliklerini sonuna kadar kullanmak isterler, güçlü olduklarını ve kadının tamamıyla onların sözleri altında olması gerektiği vb. sözleri havada uçuşurken dinleyebilirsiniz. İroniktir fakat hangi ortam ironik değildir ki. Feminist arkadaşlarıma çoğu söylemlerinde hak veririm fakat ya erkeğin erkek üzerindeki egemenliğini ve erkeğin gördüğü şiddet. Futboldan anlamıyorsanız, şahinle doğan arasında ki farklı bilmiyorsanız, masada kağıt oynanıyorsa kâğıdı masaya vurarak atmıyorsanız o ortama ait değilsiniz.

Toplasan arabayla 15 dakika mesafede ise küçük park vardır. Lisans dönemlerini bir simülasyonun içine girerek yaşamak isteyen, kendilerini bekleyen sorunlardan kaçmak için gidilen mekanlar öğrencilerle doludur. Öğrenci eşittir cinsellik düşüncesiyle belki iş çıkar mantığıyla gelen bol bol öğrenci olmayan da bulunur. Öğrenciler hangi bölümü bitirirse bitirsinler ya işsiz kalacaklarının ya da devlet memuru olmak için sınavdan sınava koşturacaklarını bilirler, özel sektörde çalışacaklarsa hayatlarının kayacaklarını ve koskoca yaşamda özgür-deli yaşayabilecekleri birkaç seneleri olduğunu bilirler. Diğerleri ise ya işsizdir, ya sınava hazırlıyordur ya da İzmir’in işsizliğinde bulabilmişlerse bir iş bol bol küfrediyorlardır ve bu kaçış ortamı cazip gelir. Öğrencilerin çoğu işsiz kalacaktır çünkü serbest piyasa denen zımbırtıda bu zımbırtıya uygun eleman olarak yetiştirilmemektedirler, etiketleri olan üniversite diplomaları ve aldıkları eğitim serbest zımbırtıya karşı eski ve köhne işe yaramaz kalmaktadır. Ve serbest zımbırtının koca göbeklileri yeni gelen çaylakların hem etinden hem de sütünden faydalanma taraftarıdır ve bu et lafın gelişi et değil kelimenin gerçek anlamında ettir. İzmir’de iş başvurularının sonunda eğer tanıdık çevreniz yoksa işe girip girmemeniz tamimiyle dış görünüşünüze bağlıdır. Prezantabl yani Türkçe anlamıyla gözümüz gönlümüz açılsın cümlesini daha ilk görüşmede duyarsınız. Pazar her yerdedir, et de…

Üzerimde tiksinmekten kendimi alamadığım bir koku vardı oysa her şey mantıklıydı; her şey doğal fakat düşünce ile savunmakla uygulamaya geçmek arasında büyük bir kırılma vardı, ben bu kırılmayı yeni yeni yaşıyordum. Bir noktada bazı prangalar bağlanmıştı ayaklarıma kıramıyordum ne kadar eylem bilinçsiz olsa da ya da bilinçsiz diye kendimi kandırsam da içimde bir yerler alev alev yanıyordu. Bir utanç vardı ve utanmak garip bir duyguydu.


Rakkas, Beri, Dungeon ya da Derrida’nın Nietzsche kadınlarını çözümlemesi gibi iğdiş edilmiş kadın, iğdiş edici kadın ya da olumlayıcı kadın, evet ben de Dungeonda karar kırmıştım olumlayıcı kadın, olumlayıcı bir yerde tanışılabilirdi fakat şu ana kadar hiç olumlayıcı kadınla tanışmamıştım iğdiş edilmiş ya da iğdiş edici tanımlamaları zihnimde canlanıyordu fakat olumlayıcı dediğim zaman aklıma hiçbir şey gelmiyordu neydi bu olumlayıcı kadın teorisi, fakat bugün teoriye yer yoktu, uzaktan bakmaya devamlı değişimi açıklamaya çalışırken hapsetmeye hapsolmaya; içimden bir ses siktir et teoriyi diyordu Bulgar Marksistleri gibi direk eyleme geç. Eski bir arkadaşıma da rastlayabilmiştim. Senelerdir bir ilişkinin peşinden koşturan bir kadın, kendini ilişkisiyle tanımlamış fakat bir sıkıntısı vardı; yüzünden anlaşılıyordu sıkıntısı. Dungeonda ortamın daha oluşmadığını bildiğimizden birbirlerinden farkı sadece isimleri ve sahipleri olan kafelerden birine oturmuştuk. Sözlerinden bir ilişkiyi hem bitirmekten korkan hem de o ilişkide sonuca varmak isteme ikilemine düştüğü çok rahat anlaşılıyordu. Sonuca varmaktan ne anladıklarını bu insanların ise hiç anlamam, ilişki bu nedeni ve sonucu aynıdır yani ayrılık. Bir zamanlar ayrı olduğunuz için o an beraberiz dersin ve o an beraber olduğunuz için ayrılırsın. Arada geçen sadece bir imza bir anda ilişkinin sonucu oluverir. Fakat benim gibi sevgiyi düş sokağı sakinlerinden öğrenen kuşak bu hayali sona ulaşmakta da zorlanır, topluca bir nesil düş sokağının tecavüzünden geçmiştir de daha yeni anlayabilir. İki taraflıdır zihnimiz, bir tarafımız “Evvelim sen oldun ahirim sensin” deki seni arar diğer tarafımız ise “iki paralık adamlarla tükettik ömrümüzü der” ve birçok kişi bu iki sözdeki ilişkiye bakış açılarındaki farklılığı bile anlayamaz, sebebi basittir sözleri anlamsızlaştırmamızdır, ıssız yalnızlığımızdan ötürü her önümüze gelene canım deriz fakat canımızı kimsenin canının önüne siper etmeyiz. Seni seviyorum dememiz yetmez uzatmamız beklenir bu cümleyi olabildiğince uzatmamız, sevgiyi ölçülebilirleştirmek için elimizden geleni yaparken aynı zamanda alış-veriş mantığına indirgeriz. Ben ona bunu yapmıştım fakat o bana bunu yaptı cümlesini o kadar çok duydu ki bu kulaklar, dilimin verdiği tek cevap siktir git senin anlayışına olarak stabilleşti. Aynı sözleri o anda duyuyordum tüketilen bir ilişkiyi kurtarma planı olarak devreye girebilecek bir evlilik olabilirdi belki, fakat bitmişti anlamıyordu, anlatmazdım gerçi ama yaşatabilirdim. Geçmişteki ilişkime dair bir klasik ona aşık mıydın diye sorarken her zamanki cinsliğimle bilmiyorum yanıtını alıyordu, bilmiyorum zamanla farklılaşır her şey o zaman sorsan evet derdim ama şimdi sadece bilmiyorum. Kafama koymuştum, içini bulandıran şüpheden kurtaracaktım onu, çünkü etkilemişti beni. Anlamsız bir utançtan anlamlı bir utanca geçişti belki güzergahın ismi aslında sadece anlamlı kılan bendim düpedüz piçtim. Ne kadar içtiğimi hatırlamıyorum ya da onun ne kadar içtiğini özellikle fazla içirtmek için kullanılan tüm pazarlama taktiklerini kullanıyordu mekan havasız ortam, terleyen bedenler kuruyan dil ve en bir şeyler içme isteği, tekrar tekrar içme. Birebirinle konuşamazdın yüksek müzikten, konuşamadığın için içmeye mecburdun. Gece üçte ayrıldık mekandan artık ne yaptığını bilemez haldeydi, elinde bira bana yaslanmadan yürüyemiyordu ve sürekli o burada yok sen yanımdasın diyordu. Her şahit olduğum ya da yaşadığım ilişki yüksek başlayan arada yalpalayan sonra dibe doğru hızla ilerleyen ilgi-zaman grafiği gibidir. Sen yanımdasın sözü ne kadar yalnız kaldığının ne kadar ilgisiz bırakıldığının ve ilişkinin başlangıcındaki ilgiyi ne kadar aradığını haykırır gibiydi. Tek bir cümle neden tamimiyle ilişkiyi bitiremediğini de anlatıyordu yalnızdı, yapayalnız kalmaktan korkutuyordu. Cümlesindeki bencillik tiksindirmişti beni onu bir köşede bırakıp gitmek istiyordum, karanlığa karışmak ama bir yandan da başladığım eylemi de bitirmek istiyordum, taksiye atlayıp eve gittik. Gözlerim Aynur’u aradı ama yoktu o gece büyük ihtimal müşterisini bulmuştur diyordum; gözlerim Aynur’u ararken aklım çiçekli elbiseli kadına da gidiyordu acaba diyordum nerede. Çiçekli elbiseli kadını Aynur’dan bağımsız düşünemez hale gelmiştim ama şimdi ikisini de düşünmeye yer yoktu, o gece bir insanın yaşamında büyük bir parçalanma olacaktı; asla yapmam dediklerini yapınca kendisini kıracaktı. Bazen acıları atlatabilmenin en kolay yolu kendini daha büyük bir acının içine atmaktır, oda kendisini kendi anlayışına göre daha büyük bir acının içine atacaktı, yapayalnız kalmanın sonuca ulaşamamanın getirdiği baskının kaldırabilme yolu kendinden tiksinmekti. Odama hızla girdiğimizi hatırlıyorum ama sinirliydim.

Biz ne yaptık diyordu biz ne yaptık; sorusu hatalı gelmişti bana ben ne yaptım idi doğru soru; erilin kafasını koparıp hayatından atmak istiyordu fakat neden bulamıyordu senden sıkıldım diyemeyecek kadar yalancı biriydi, tiksinmem artıyordu tamam diyordum işte kendine neden arıyordun ve o nedeni yarattın mutlu olman gerekirken öğrenilmiş acıyı yaşıyorsun. Düşündüğü belki de insanların nasıl açıklama yapacağıydı; neden umursuyordu ki insanları ona dair bakışlarını belki tanımları değişecekti belki de kendisine karşı tanımlaması değişecekti fakat bu kaçınılmazdı. İnsanın kendi kurduğu ona inandığı kimliğini tanımlamaları kırması imkansız ama bir eyleminden sonra bu nu ben nasıl yapabildim diye soracak kadar da aptal. Seni arkadaş olarak görüyorum diyordu ağlarken, arkadaş dost, tanıdık sevgili çevremizdeki insanları gruplandırma hiyerarşiye sokma ve bu hiyerarşi çerçevesinde eylemlerini öngörme, kısıtlama, yönlendirme aynı şekilde eylemlerimizin yan anlamlarını aktarma biçimleri. Tanımlamaya çalışmasaydın beni demek geldi içimden ama sadece mantarlı yumurta yer misin diyebildim. Fazlası çıkmadı ağzımdan….

Sürekli gelen mesajlardan sıkılmaya başlamıştım ikide bir gelen piçsin piç cümlesi bana bir şey ifade etmiyordu farklı tanıtmadım ki kendimi, neden diyordu; sevgilisi evden kovmuştu başka bir arkadaşının yanına taşınmıştı sürekli içip içip çoğunu anlamadığım mesajlar atıyordu acısını çıkarması için kullandığı mastürbasyon aracına dönüşmüştüm; umarım diyordum zevk alıyordur. Tam bunları düşünürken orospu çığlığıyla ikildim. Aynur üstüne doğru gelen arabaya inat tek hamlede çıkardığı kemerini sallayarak arabaya doğru ilerliyordu, kemerinin demir kısmı çok uzundu o an kemerinin aksesuar değil silah olduğunu farkettim, arabanın içinde kim vardı bilmiyorum ama o an bir savaş vardı; üstüne yaklaşan arabayı sağına alarak tüm gücüyle arabanın ön camına kemerini yerleştirdi. O an hiç ama hiç görmek istemediğim insan tüm siniriyle karşımdaydı oysaki ben onun kokusundan kurtulmak için bu kadar çabalamıştım. Kendime dair tüm fragmanların yıkıldığı andı tüm siniriyle bana bakıyordu kemeri hala elindeydi yorgundu içmişti ama içtiği içki farklı bir şeydi gözlerinden farklı bir boyutta olduğu anlaşılıyordu. Yeter lan diyerek bağırdığını hatırlıyorum tam yeter lan derken Aynur’un arkasındaki aradan çıkan bir kadını gördüm elinde balonlarla Alsancak’ın ortasında dolaşıyordu yanındakiyle düştüğü ortamdan habersiz oynuyordu biraz daha dikkatli bakınca onun köpeği seven kadın olduğunu fark ettim, gece çiçekli elbisesi yoktu sıradan bir kot ve tişörtle Aynur’un arkasından geçiyordu. Zihnimde yan yana koymaya çalıştığım iki kadın aynı karedeydi; iki pazarlama ustası ikisi de erkeklerin görmek istediği farklı kareleri aynı karede veriyordu kutsalla murdar çıkmıyordu aklımdan biri o an şiddeti en çıplak haliyle gösterirken diğeri elinde balonlarla erkeklerin karşısındaki kadını görmek istedikleri çocuk olarak gösteriyordu. Her aşk histeriklidir der bir üstad onu değiştirmek lazım her ilişki histerikledir. Aynı karede karşıdan beklenen histerikli durum gözüme çarpıyordu ve birbirinden habersiz iki kadın aynı anda dalga geçiyordu. Aynur bana doğru ilerlerken balonlu kadın iskeleye doğru ilerliyordu. Elindeki balonlarını bir anda bıraktı kadının yavaşça süzülen balonları izliyordum tam da o anda arkada kendine doğru hızlıca koşan çocuğu gördüm abla hani bana satacaktın balonları diyerek bağırıyordu ulan bu da köpeği sevdiren veletti neler oluyordu lan burada. Aslında olan belliydi birbirinden habersiz beslenen hem kafalarını koparan hem de kafası kopan hayvanlar sürüsüydük ve bu anlara tek şahit kiliseydi. Sanki kanlı kontes bir karede ortaya çıkmış ve tiyatroyu gözümün içine sokmaya başlamıştı; salakça bir kahkaha attım o an Aynur daha da sinirlendi yeter lan diye bağırıyordu kahkahayı kendine sanmıştı; metalaştırdığı vücudunu metalaştırmak istemediği tek adamdan gelen bu kahkaha onda öfke yaratmıştı aksine bende ulan zaten aynı bokuz demek istemiştim. Artık geri dönülmez yoldaydım balonlar gözden kaybolmuştu kan kokusu alıyordum, ortalık da kan akacaktı ve bu adam kana bulanacaktı.

Aynur yaklaşırken sadece mantarlı yumurta yermişin diyebildim, kanlı kontes kurbanlarını alırken sadece o tadı özlemiştim.

1 yorum:

  1. BULANCAK ADAM'dan dışavurumda son nokta! Gerçek mekanlardan sürreal kurgulara akan, konu geçişlerinde tam bağlantı kopacakken birden birbirine bağlanan içiçe geçmiş gerçekleri son sözlerle durulaştıran bir yazı.

    Tebrikler..!

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye