Kent planlamasının tarihi ile modernitenin tarihi arasındaki paralellik, herkesin bildiği ya da en azından tahmin edebileceği bir şeydir. Modern toplum hesabın, planın, rasyonalitenin, öngörünün, düzen ve istikrarın toplumudur. Bu bağlamda örtük ya da açıktan bütün kent tasarımları bu kavramlar üzerinden gerçekleştirilir. Şu an için öyle gibi görünmese de en azından iddiası budur. Benim üzerinde durmak istediğim mevzu ise bu kent tasarımlarının içinde oldukça küçük bir yer kaplayan ancak genelde hepsi bir örnek düşünülmüş, üstat Louis Althusser’in hayatın detaylarında aradığı “ideoloji”nin bir yansıması olarak okunabilecek çocuk parkları… Çocuk parklarını meydana getiren üç temel unsur vardır ve ben bu üç unsura odaklanmayı doğru buluyorum. Bundan daha fazlası o parkı özel kılan ekstra eklentilerdir.
Çocuk parklarının ana gövdesi hepimizin malumu olduğu üzere bir adet kaydırak, bir adet tahterevalli ve bir adet salıncaktan mürekkeptir. Bu üçlüyü bir araya getirdiğiniz her yer, biraz da kum yardımıyla çocuk parkına dönüşebilir. Ben çocuk parkının aslanları olan ve Voltran’ı bir araya getiren bu üç unsura birer metafor olarak yaklaşmayı deneyeceğim. Birinci nesnemiz olan kaydırak adından da anlaşılacağı üzere kayma işleminin gerçekleştirilmesini sağlar. Tıpkı diğer iki bileşen gibi kaydırak da yerçekiminin kullanıldığı bir mekanizma ile işler. Merdivenden çıkılır ve uzun çabalar sonucu harcanan emeğin karşılığında iki, üç saniyelik bir kayma eylemi gerçekleştirilir. Burada asıl haz noktası kayma eyleminden çok, merdivenleri çıkarken gerçekleştirilen kayma eyleminin düşüncesi ve yaşatacağı hazdır. Hepimizin bildiği gibi kaydırakların çoğu kaymaz. Ama bize vaat ettiği şey pratik eylemle örtüşmeyen bir kayma biçimi ve onun yaratacağı hazdır. Bauman’ın fordist üretim modelinin tüketici öznesinin yaşadığı hissiyat için önerdiği “arzu tatmini arzuluyor” önermesinin karşılığıdır kaydırak. Yani söz konusu olan şey, modern toplumun tüketicisi gibi, hiçbir zaman doyuma ulaşamayan ve ulaşamayacak olan birey modelinin yetişmesidir. Kaydırak aynı zamanda kapitalizmin görüntüsüdür. Emek ve çabayla çıkılan zirveden (ki kaydırak bütün parkı gören bir noktada, merkezde ve yüksekte konumlanır) anlık hazlar uğruna aşağıya nasıl hızlıca “düşülebildiğini”, kayılabileceğini temsil eder. Hatta çocuk savaşları içinde bir işgal mücadelesinin en önemli nesnesidir. Söz gelimi hiçbir çocuk grubu aralarında tahterevalliyi ele geçirmek için mücadele etmez.
İkinci unsur ise modern toplumun ve hatta kapitalizmin en önemli mottolarından biri olan “denge” ve “istikrar” heyulasının yansıması olan tahterevallidir. Çocuk bireyler tahterevalli sayesinde dengeyi ve istikrarı öğrenirler. Ancak bu hiçbir zaman paylaşım temelli, her iki çocuğu da eşit derecede sevindiren bir denge değildir. Denge burada düzeni temsil etmektedir. Denge ve istikrarın karşısında ise öğrendikleri diğer şey daima yüksekte olmak için bir diğerinin altta kalması gerektiği gerçeğidir. Çünkü tahterevallide yüksek bir noktaya konumlanabilmek için, diğerinin tüm ağırlığıyla tahterevallinin öbür ucuna abanması ve yorulması gerekir. Çocuk tarafından çıkarılan mesaj açıktır; eğer yüksekte olmak istiyorsan birilerinin altta kalmasına göz yumacaksın.
Üçüncü unsur da, yine yerçekimine odaklı bir mekanizmayla işleyen salıncaktır. Salıncak bireyselliği teşvik eder. Gizli bir rekabetin temsilidir. Birincisi tek kişiliktir, bir paylaşım söz konusu değildir. Tekil çocuklar ona binmek için birbirleriyle yarışır ve parkta salıncak için her zaman birtakım tartışmalar vuku bulur. Gizli rekabet gereği yan yana sallanan iki çocuk her durumda en yükseğe sallanmaya çalışır. Kişisel zevkin ve tatminin yanında bu tip gereksiz bir rekabet duygusu her zaman için ağır basmıştır çocuk meclislerinde.
Çocuk parklarındaki her şey modern hayatın yansımalarıdır aslında. Rekabet, piyasacılık, ezen-ezilen çelişkisi, hiyerarşi, sınıf, istikrar vb. birçok kavramın vücut bulduğu mekânlardır oralar. Üç temel bileşen ile ortaya çıkmış bir yansıma… Bu aslında kaydırağın, tahterevallinin ve salıncağın değil, bizim hikâyemizdir, çocukluğumuzun hikâyesidir ve tabi ki ideolojinin hikâyesidir.
dr.heimat lose'un "aslanlar ve voltran" metaforu, metafor olmaktan cikip sosyal teori alaninda cok degerli bir anahtar kavram olmaya aday gorunuyor. Tipki, fuko'nun panoptikon'u, burdiyô'nun sembolik siddeti gibi.
YanıtlaSilellerinize saglik.
valla ne yalan söyliyim olmamış.
YanıtlaSilBir modernist eleştiri uzmanından beklenmeyecek sığlıkta bir yazı.
Çocuk parklarının ideolojik ögelerle donatılmış olduğu ve benzeştirilebileceği savı tamamiyle zorlama bir sav olsa gerek. En azından bu haliyle.
Bir kere kaydırak metaforu yanlış yorumlanmış. Kaydırağa çıkmak için harcanan enenerji bir iki saniyelik kayma hazzı için gerekli. Bu durumun kendisi tespit ise harcadığın enerjinin büyüklüğüne oranla haz duyamayacaksın mesajı. Burada durum tespit olarak ifade edilmiş.
Salıncaklar metaforuyla bireyselliğe vurgu yapmak ise tamamen saçma. Tuvaletlerde bireyseldir ama bu onun ideolojik bir öge olduğunu gösterir mi? Kaldı ki iki kişilik salıncaklar da az değildir çocuk parklarında.
Tespit diyorsan mesela çocuk parklarının gittikçe daha küçük yaşlardaki çocuklara hitap ettiği tespitinde bulunabiliriz. Tartan zeminler (yumuşak olanlar hani), plastik ve korumalı, yüksekliği 50 cm i geçmeyen salıncaklar, daha küçük ve kısa mesafeli kaydıraklar 10-16 yaş arası çocukları oyundan alıkoyuyor.
Olmamış üstat olmamış.
Zizek tuvalet ve bokun görünümünden ideoloji tahlili yapınca "vaay bee, adam neler söylüyor. filozof işte" deniliyor, biz yazınca mı kötü oluyor. yazımın altında "metis yayınları" mahlası olmadığından mıdır bütün bu olumsuz ve hırçın tavrınız sayın Babaaa? Doğrusu merak etmekteyim. Bence "olmayan" ya da "olmamış" olan şey sizin saldırgan yorumunuz.
YanıtlaSilSaygılar
yapılan eleştirilere bu kadar hırçınca cevap verme gereği duyduğuna göre eleştirilere çok açık olmadığını anlıyorum mirim.
YanıtlaSilzizek'in yazdıkları ile kendi yazdıklarını karşılaştırmak ise ayrı bir gaf olsa gerek.
metis yayınları da neyin nesi? METİS eleştirilmeyecek diye bir kaide yok kaldı ki yayın evine değil yazarına bakmak gerekmez mi bu nasıl bir genelleştirme.
üzüldüm.
Şu na dek bunun üzerinde düşünmemiş olmam, kendimi kötü hissettirdi. Oldukça güzel bir yaklaşım. Yazınızı beğendim.
YanıtlaSilSevgili Okyanus Küçükbalık'a teşekkür ediyorum. Yazı biraz zorlama gibi görünsede mikro alanda vuku bulan bir takım ideolojik görüngüleri açıklamayı amaçlamıştı. Bütün amacım buydu. Teşekkrüler tekrar.
YanıtlaSil