27 Mart 2012

1 Darısı Nietzsche'nin Başına

“Kısmet ise gelir Hint'ten, Yemen'den, kısmet değilse ne gelir elden?”
Anonim

“Beni öldürmeyen her şey beni güçlendirir” diye buyurmuş Nietzsche.  Koskoca Nietzsche’nin sözüne söz söylemeyeceğiz elbette.  Burada ele alacağımız mesele  “beni öldürmeyen herşey beni güçlendirir”  sözünün gündelik yaşamlarımızdaki kullanımı, hizmet ettiği işlev ve bu bağlamdaki anlamı olacaktır. Öncelikle günümüzde bu sözün daha çok “seni öldürmeyen şey seni güçlendirir” olarak kullanılmakta olduğunu belirtmekte fayda var. Nietzsche bu cümleyi genel kullanımın aksine birinci tekil şahısta kurarak kendini aklamış yani bir nevi “beni güçlendirir ama sizi bilemem” demiş oluyor, beri yandan da bir başka önemli aforizmasinin “bu dahil bütün genellemeler yanlıştır” sözünün kısmi de olsa hakkını vermiş oluyor.*

Konunun özünden daha fazla sapmadan “seni öldürmeyen şey seni güçlendirir” mottosunun ne anlama geldiğini irdelemeye girişelim: bazı durumlar vardır, kişi ne diyeceğini bilemese de kendini bir şey söylemeye mecbur hisseder. Bu sırada söylenen şey ne kadar yuvarlak, ne kadar etliye sütlüye dokunmazsa o kadar kolay ve o kadar sıklıkla dillerden kulaklara doğru süzülür ve kulaklar tarafından hazmedilir. “Seni öldürmeyen şey seni güçlendirir” mottosu da işte tam böyle anlarda kullanılır. Karşıdaki kişinin başına hoş olmayan bir durum gelmiştir, yapacak bir şey yoktur, bu durumda söylenecek sözler üç aşağı beş yukarı bellidir: “Her işte bir hayır vardır hocam”, “kısmet”, “nasipse olur”. İşte bu sözlerle seni öldürmeyen şey güçlendirir mottosu aynı işleve sahiptir. Karşıdaki insanı telkin eder, söyleyeni söyleyecek bir şeyi yokken söylemiş gibi göstererek kurtarır.

Aynı zamanda bu sözlerin hepsi ilerlemeci bir zihniyete işaret eder. Her işte bir hayır varsa dünya veya kişisel olarak sen hep iyi olana, hayırlı olana doğru ilerlemektesinizdir. Hatta ilerlemekten başka şansınız yok demektir. Aynı şekilde beni öldürmeyen beni daha güçlü yapıyorsa bu demektir ki ölmediğim müddetçe güçleniyor, daha güçlü bir birey oluyorum. Dolayısıyla “her işte bir hayır vardır” ile “seni öldürmeyen şey seni güçlendirir” cümleleri iletişimsel anlamda aynı mesajı verirler fakat bu mesajlar farklı bağlamlar içinde varolurlar. Biri diğerine göre kulağa daha seküler, duruma göre daha “entel”, daha “cihangir” gelir. Bayramlarda ilki, barlarda ikincisi daha sık kullanılır. İkisi de doğru zamanlarda kullanılırsa hayat kurtarabilir. Yine de allah kimseyi bu lafları kullanmaya mecbur etmesin. Zira çok kullanımı her bünyede sası bir tat bırakır.

Not: Bir barın sifonuna Deleuze’den alıntı yapan arkadaşa ve bunun üzerine sorduğu soruyla bu yazıya ilham veren Felix Sarotti’ye teşekkürü bir borç bilirim.



* Tabi bir de meselenin sözü birinci tekil şahıstan alıp ikinci tekil şahısa adapte etme boyutu var. Bunu yapan hangi bilinçli varlıksa, ona kendini kimle bir tuttuğunu bir daha düşünmesini öneriyorum.
Devamını oku...

5 Mart 2012

3 Aforizmalar Çağında Özdemir Asaf Olamamak


“Düşünebilen herkesin insan olması, insan olan herkesin düşünebildiği manasına gelmiyor ne yazık ki.”

Sigmund Frued

Aforizmalar çağında yaşıyoruz. Kısa cümleler kuruyor ve en doyurucu anlamların çıkarılmasını bekliyoruz. Artık bağlaçlar azaldı. Çok hızlıyız çünkü. Söylenmesi gereken hemen söylenmeli, anlaşılması gereken hemen anlaşılmalı ve unutma işlemi hemen gerçekleşmeli. Hafızamız, dağarcığımız ve hatta anlam dünyamız 140 karakterle sınırlanmaya başladı. Bir twit mesafesinde iletişim kurmaya çalışıyoruz. Devir artık çok okuyan, çok yazan, üretenlerin değil, çok az, çok zekice tasarlanmış ve çok kısa sürede tüketilmeye ihtiyaç duyulan 140 karakterlik yazarların devri. Özdemir Asaf yaşasaydı ve bir twitter hesabı olsaydı muhtemelen sosyal medya denilen mecrada en fazla takipçisi olan kişiydi şimdi. Aslında şimdi ona da gerek yok, nasıl olsa herkes yuvarlağın bir köşesi olmaya aday. Etraf aforizmalardan geçilmiyor. Herkes, bilgece tasarlanmış ve yüzde küçük bir tebessüme yol açacak mizah yüklü tanımlamalarla birbirine her an hayatın anlamına dair mottolar yolluyor.


Peki hangi ara bu duruma geldik? Bu kadar mı hızlandı hayat? Bu kadar mı hızlı tüketmek zorundayız her şeyi? Milan Kundera “Yavaşlık” isimli eserinde hız ile unutma arasındaki bağlantıya dikkat çekici bir biçimde yaklaşır. Ona göre düşünen insan yavaşlar. Unutma ile hız arasında kesin bir bağlantı vardır ve hız akıl almaz biçimde unutmayı kolaylaştırır. Hatta Kundera yolda yürürken aklına bir şey gelen insanın yavaşladığı ve bazen durduğu örneğini verir. Modern kapitalist toplumun dinamik yapısı bizi apansız biçimde içine hapsettiğinden beri bu hızla doğru orantılı olarak daha çabuk unutmaya başladık her şeyi. Artık slogan atarak konuşan, haberlerin sadece başlıklarını tartışan ve herhangi bir konuda derinlik kazanmaktansa her konudan biraz anlayan bireylere dönüşmeye başladık. Başladık ki, tam o sırada tweeter imdadımıza yetişti. Biriktirdiğimiz tüm entelektüel kapasiteyi 140 karaktere sığacak biçimde küçük bir hap haline getirip, üzerine birazcık mizah sosu ekleyerek sanal alemde sunmaya ve en zeki ödülünü almaya çalışıyoruz şimdilerde. Ne kadar çok takip ediliyorsak o kadar zeki sayılıyoruz. Uzun metinler okunmuyor, hatta sıkıcı bulunuyor. Sen bile kim bilir yazının burasına gelene kadar arada neler düşündün. Bu noktaya kadar okuduysan ayrıca tebrik ederim seni sayın okuyucu. Demek ki hala umut var.

Diğer yandan da insan merak etmiyor değil; 140 karaktere sığacak biçimde tasarlanmış zeka ve mizah yüklü tüm bu cümleler acaba dili zenginleştiriyor mu yoksa kısırlaştırıyor mu? Lexicon ne alemde? Belki de sorular bunlar olmamalı. Belki de Kaptialist toplumun “az laf, çok iş” twittinin somut karşılığıdır tüm bunlar ya da basit bir karikatürü.

Tamam, seni daha fazla bunaltmayacağım. Zaten iyi kötü twitterdan haberin varsa, 140 karakterlik aforizmalar sayesinde her şeyi kısa yoldan anlamaya çalışan beynin, burada nispeten daha uzun bir biçimde anlatılan hikayeyi çoktan kavramıştır.
Devamını oku...
SST Atölye