28 Mart 2010

2 İçtimaiyatın Yükselişi

Ziya Tedrisat-ı Aliye’yi Fransa’da bitirmiş ve memlekete döndüğü gibi İçtimaiyat ilmini Dar-ül-fünun’da icra etmek üzere Bayazıt’ın yolunu tutmuştu. Kabul görüp görmeyeceği hakkında bir fikri yoktu velâkin her şeyi içtimaiyat ilmiyle açıklayan üstat Emile Durkheim’ın “Les Règles de la méthode sociologique” isimli (kendisinin bir zaman sonra “İçtimai Usüllerin Kaideleri” olarak Türkçeye çevireceği) o kitabı elinde sımsıkı tutarken bunların hiç birini düşünmüyordu.

O sırada memleket oldukça karışıktı. Jön Türk hareketi oldukça popülerdi ve Garpçı gençleri kendi tarafına çekiyordu. Jön Türk hareketindeki bu gençler kimi zaman gizli mekânlarda buluşuyor, kendi aralarında memleket üzerine mümarat ediyor, kimi zaman da plaktan o dönemin en ünlü siması olan Edith Piaf hanımefendiyi dinliyor, kendilerinden geçiyorlardı. Ziya, Jön Türk hareketine ne kadar yakınlık duysa da, jön olabilecek bir görüntüye sahip olmadığının farkındaydı. Ancak elindeki en büyük koz ilmi, irfanı, muhakeme yeteneği, Garbın kendisine kattığı bakış açısı ve pek tabi ki Fransa’dan getirdiği İçtimaiyat ilmiydi. Cebinde bunca zenginlik varken bir jön edasına sahip olmasa da olurdu. Dar-ül-fünun’da mülakata girdiğinde ALES ve ÜDS puanlarının yüksekliğine ek olarak bir de jürideki İttihatçı hocalardan birinin kendisine sorduğu pozitivistçe tasarlanmış soruya verdiği muazzam cevapla herkesi etkilemeyi başarmıştı. Rivayet odur ki, hoca kendisine intiharın bireysel bir tercih ve eylem olup olmadığını sorduğunda Ziya en iyi bildiği yerden cevap vermişti. Buna göre üstat Durkheim’ın da dediği gibi bireysel olarak vuku bulduğu düşünülen intihar hadisesi ortaklaşımcılığın yoğun yaşandığı dönemlerde (savaş, afet vs.) azalmakta, refah dönemlerinde ise artmaktaydı. Ziya verdiği misallerle dolu ve bol alıntılı açıklamalarla jüriyi etkilemiş ve İçtimaiyat kürsüsün açılması için hocaları ikna etmeyi başarmıştı. Memleketteki ilk içtimaiyatçı kendisi olacaktı. Fransız ülkesinde üstat Durkheim’ı uzaktan gördüğü ve karizması karşısında büyülendiği an karar vermişti buna.

Ziya kabul gördükten ve İçtimaiyat kürsüsünün başına bu genç yaşında geçtikten hemen sonra Dar-ül-fünun’da kendisine çevre edinmeye başladı. Buradaki en yakın ahbapları, hatta ‘kankalarım’ dediği adamlar kendisi gibi İttihatçı olan İbrahim Temo ve İshak Sükûti idi. Yeni yetme İttihatçıların kendisine duyduğu ilgi bir süre sonra dedikodulara neden oldu ve Ziya, teşkilat-ı polisiye tarafından uzun süredir takip edildiğini bilmeden katıldığı bir toplantıda gözaltına alındı. Hakkında açılan soruşturmalar sonucunda onların sürgün, kendisinin tayin dediği bir atamayla Dicle Üniversitesi’ne gitti. Burada İçtimaiyat-ı Köy çalışmaları yaptı. Bununla da yetinmedi Ziya ve ‘Peyman’ isimli bir neşriyat bastırdı. Yazılarını burada yayınlıyor ve gündeme dair tahlillerde bulunuyordu. Peyman’ın satışı kartelci medyanın karalamaları karşısında bir süre sonra düşüşe geçti ve neşriyat kapandı.

1910’da İstanbul şehrine döndü. Artık eski adem-i tehayyüz karakterli Ziya gitmiş, başka bir Ziya gelmişti. Artık cemiyetlerde içtimaiyat dersleri veriyor ve adı her türlü mecliste zikrediliyordu. Bir nevi döneminin Georg Simmel’i olduysa da, milli hisleri yükselmeye başladı ve kendini tutamayarak Turancılık üzerine çalışmaya başladı. “Madem İnsanlığı Bir Araya Getiremedim, Bari Türkleri Bir Araya Getireyim” başlıklı teziyle sosyal bilimler dünyasında oldukça ses getirdi. Ancak bu ses, Malta’ya gerçekleşecek olan sürgün şeklinde eko yaptı. 1923’te sıkıntıya girmek ve bunalmak için Ankara’ya gitti. Ziya 1924’te rahatsızlandı ve bunun ardından beklenmedik biçimde hayata gözlerini yumdu.

Uzun bir serüven yaşamıştık iki dost. İçtimaiyat Sosyoloji olduğundan beridir pek adını duymaz olduk sonraları. Zira bir dönem kapanmıştı onunla beraber. Frankfurt Meslek Yüksekokulu’ndan bir takım düşünürler ortamlara ağırlığını koymaya başladılar. Simmel’ler, Weber’ler, Marx’lardan çok Adorno’lar, Horkheimer’lar, Marcuse’ler anılır olmuştu. İçtimai her süreç kendi düşünürlerini yaratıyordu. Sonrası mı? Sonrası iyilik güzellik…

Bkz. İçtimaiyatın Doğuşu

2 yorum:

  1. İnanılmaz...

    Gerçeküstü...

    Böylesine akıl dolu bir hikaye örgüsü ancak ataların destanlarında olur sanırdım.

    Tek kelimeyle kusursuz. Muhterem doktur hergeçen gün içtimai meseleleri gündelik hayattan örgülerle zenginelştirmeye devam ediyor.

    Bu adamı izleyin.

    not: bu ne lan holywood, bestseller yorumcu ağzı

    YanıtlaSil
  2. Dr. Heimat Lose her zaman keyifle okuduğum bir yazar. Beni bu anlamda şaşırtmıyor. Sanırım çöküş temasıyla bu yazıyı tamamlayacak. Nihayetinde sosyal bilimlerin her düzeyin okunması gereken başucu çalışması oldu.

    Felix Sarotti

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye