28 Şubat 2010

2 Milli Yarak

En beylik deyimiyle, bugün içinde yaşadığımız çağın kimlikler çağı olduğunu ifade edersek sanırım buna karşı çıkan pek az olacaktır. Çoğu kurgusal olmakla birlikte, tüm bu kurgusallığının yanında sanki varoluşumuzun bir parçası, değişmez bir öz gibi bizimle birlikte durmaktadır kimliklerimiz. Bu kimliklerden kuşkusuz en baskını, insanlık tarihi içindeki yeri nispeten çok gerilere gitmeyen milli kimliktir (milli kimliğin tarihselliği tartışması bu metinde yapılmayacaktır). Benedict Anderson’ın (Bkz. Hayali Cemaatler, Metis Yayınları) imagined communities olarak tanımladığı, ulus devlet kurgusunun bir parçası olan milli kimliğin bu derece baskın olmasının en temel sebeplerinden biri hiç kuşkusuz ideolojik olmasının yanı sıra kültürel süreçlerden de beslenmesidir. Öyle ki, kültürlenme sürecinin bizatihi içinde yer almaktadır. Milli kimlik özü itibariyle karşıtı üzerinden beslenen, kurgusal bir bütündür, dolayısıyla bu karşıtlık her zaman için yeni düşmanlar yaratma potansiyeli taşır; kısacası milliyetçilik ötekileştiricidir. Söz gelimi “Türkün Türkten başka dostu yoktur” önermesinde yer aldığı gibi herkes Türklerin düşmanı olmak için sıraya girmiştir.

Milliyetçiliğin bir diğer özelliği de eril olmasıdır. Yani her yönüyle erkeksi ve ataerkildir (bu metinde patriarşinin tarihi ve toplumsal cinsiyet tartışılmayacaktır). Milliyetçiliğin eril olması, kısaca ifade etmek gerekirse kadın-erkek eşitsizliği üzerinden diğer eşitsizlik biçimlerini meşrulaştırması gibi bir takım nedenlerle açıklanabilir. Zira cinsiyetçilik ve ırkçılık/milliyetçilik çoğunlukla aynı argümanları kullanırlar. Her ikisi de biyolojik özcülük yapar; en kibar deyimiyle fizyolojik ya da biyolojik özelliklerinden dolayı bir insan grubunu diğerinden üstün tutmakta ve onun üzerinde tahakküm kurabilme hakkını kendilerinde görmektedir. Bunun bir yansıması olarak da ulusal kurguların parçası olan kahramanlık hikâyelerinin tamamına baktığınızda az sayıda kadının yanında çok sayıda erkek görmeniz olasıdır. Bu kahramanların ortak özelliği ise güçlü, kudretli, cesur, gözü kara vs. olmalarıdır. Zaten mevcut eril düzen bütün bu özellikleri erkekliğe ait gördüğü için burada da bir sorun yok.

Milliyetçilik ve cinsiyetçiliğin bu kardeşliğini en güzel şekilde porno sitelerdeki “Turkish” kategorileri üzerinden okumak mümkün. Bu “Turkish” kategorileri içindeki bir takım video isimleri bariz biçimde cinsiyetçi ve milliyetçi ideolojilerden beslenen söylemler içeriyor. Birkaç örneğe bakalım:

• “Turkish sosis”
• “Turkish karımı sikiyor”
• “Turkish man from Trabzon Fucked American Ass”
• “Turkish boy Greek girl”
• “Turkish dick”
• “Turkish yarak”

Görüldüğü üzere bir erkeklik organı olarak penise, videolar aracılığı ile etnik bir kimlik giydiriliyor. Bununla da kalmıyor “sikici Türk”, “Türk siker” gibi bir kimliğin izleri aynı videolarda bu kimliğe eklemleniyor. Hatta Türkün başka milliyetten insanları “sikme” yoluyla nasıl cezalandırdığı, onlar üzerinde nasıl bir tahakküm kurduğu da dikkat çekici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. (Türk-Yunan gerilimini bile aynı başlıklardan okumak mümkün) Bu yolla hem erkeklik, hem de Türklük bir şekilde olumlanıyor. Türkler sadece sikici erkeklerden, ecnebi kadınlar ise bacaklarını açmış onları bekleyen insanlardan mürekkepmiş gibi bir izlenim oluşuyor. Öyle ki, Türkiye’den olmadığı bariz biçimde fark edilmesine rağmen sırf büyük penisli diye bazı adamlar bile devşirilerek millileşiyor: Kısacası yarak millileşiyor.

Sonuç olarak -Althusserci anlamda- her iki ideoloji de (cinsiyetçilik ve milliyetçilik) bu tip çığır açıcı, zihin dünyalarını gıdıklayıcı video başlıklarıyla kendisini yeniden üretmenin bir yolunu buluyor. Ve üstad Louis Althusser ideolojiyi hayatın ayrıntılarında tanımlarken bir kez daha haklı çıkıyor:

“Bu ideoloji kuramının elverişli yanı ise, ideolojinin en somut düzleminde, bireysel ‘özneler’ düzleminde, insanlar düzleminde yani somut bireyselliklerinde, işlerinde, gündelik yaşamlarında, edimlerinde, taahhütlerinde, tereddütlerinde, kuşkularında, ama en dolaysız apaçıklıklarında var oldukları gibi insanlar düzleminde nasıl ‘işlediğini’ somut olarak bizlere göstermesidir.” Louis Althusser – İdeoloji / İthaki Yay.

2 yorum:

  1. Dr. Heimat Lose, bilhassa gündelik hayatın ideolojik süreçlerine odaklanan bakış açısını, uzun erimli nitel-nicel araştırmalarıyla taçlandırıyor. Araştırma nesnesine ve örneklem alanına ilişkin derin bilgisini titizlikle sunuyor. Bir nevi magnum opus'u karşımızda.

    Felix Sarotti

    YanıtlaSil
  2. Magnum Opusu okuyunca Magnum Fotograflarını çağrıştırdı. o da aklıma Heidegger'in "Modern çağın esas olayı, dünyanın bir resim olarak fethidir." veczini getirdi. bu sözü nerde okumuştum diye düşünürken... National Geographic'in 1889'dan 1960'lara kadar kullandığı sloganı; "National Geographic- it identifies you" 'size kim olduğunuzu söyler' gibi bir ifade. yani ötekini gösterirken kendini tanımlarsın. detaylar için : Atlas Dergisi Sayı:143 Şubat 2005

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye