31 Mayıs 2010

3 Distopik İzlenimler

Evvela etimolojik girizgâh: Distopya, kelime olarak bana hep bilye’yi çağrıştırmıştır. Bildiğiniz misketleri işte. Ancak bu çağrışımın herhangi bir somut, sanrısal, tarihsel, linguistik gerekçesi bulunmamaktadır. Distopya denildiğinde bilye kendiliğinden zihnimde beliriyor. Bu konuda kendimi tutamıyorum. Böyle bir çağrışımı sorun da etmiyorum. Ancak her kelimeyi dolaysız bir çağrışım yaptığım da düşünülmesin. Örneğin çağrışım’ı Çağrı isimli bir arkadaşa seslenme biçimi olarak algıladığım da olur. Kelimenin ötesine berisine bakmaksızın düz –neyse o- olarak. Beyin ve algılama konuları çok acayip!

Ankara metrosu oldukça distopik gelir bana. Reklam panolarında asılı duran “big brother”vari “buraya bakarlar” ilanları bu izlenimimi güçlendirir nitelikte. Şehrin kendisine dair de bir dolu şüphe arz eden nitelik bir kenara (insanların garip davranışları, olay mahalline geri dönüş biçiminde hep aynı mekânda dolanmaları, gri ve kekremsi havası vs.), bir türkü bar/pavyon girişinde rastladığım “grup ütopya” adlı grubun afişi -iki kardeşimizin poz verdiği, ancak gruptan ayrıldığından olsa gerek birinin yüzünün kapatıldığı bir afiş- başka bir kanıta gereksinim duydurmuyor. Şüphesiz, faili açık!

Otobanların da kesinlikle distopik olduğunu düşünüyorum. Bir kere kendi başına bir devlete benzemekte. Kendi sınırları, kontrol noktaları, vize benzeri giriş-çıkış kartları, polisi, kendine has kuralları, sınırları, levhaları vs. bulunmakta. Onu distopik kıldığını düşündüğüm şeyin kaynağı insana değil de, salt otomobillere özgü bir yapılanma olmasıdır. Otomobillerin seyri dışında bir amacın olmadığı, insanın dümdüz bir güzergâhta salt sürücü olarak kodlandığı bu yer, distopik bir yol filminin karesinden ibarettir. Eğer boş boş düşüneceğiniz bir ortam arıyorsanız, otoban kavşakları arasında yer alan, sararmış otlardan müteşekkil çimenlik alanda saatlerce oturmanızı tavsiye ediyorum. Ancak hem gündüz vakti güneş altında oturmak kalıcı şuur bulanıklıklarına neden olabileceğinden hem de manasızlığı keşfetmek için aydınlatma lambası altında oturmanın sınırsız olanaklarını tatmak açısından bir gece vakti gitmenizi salık veriyorum. Saatlerce oturun, sararmış otlara, karınca yuvalarına, hızlıca önünüzden geçen otomobillere bakın. Kendinizi kesinlikle boşlukta hissedeceksiniz. Bir de şunu söylemek isterim ki, bir kent ne kadar otobanlarla kuşatılmışsa o kadar distopiktir!

Distopik olduğunu düşündüğüm iki şey de uykularımı kaçırmakta. Bir tanesi “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı”. İlk başta, bir bilim-kurgu romanında yer aldığı düşünülebilecek bu kurum alabildiğine gerçek. İhbar sistemiyle de gücüne güç katan bu kurumun amacı şu sanırım, “illaki internet sitelerine girmek istiyorsanız, devlet.gov.tr yeter de artar, girin, iyi bir vatandaş gibi sigorta borcunuzu, askerlik celp dönemlerini öğrenin. Bilgi toplumu yolunda her türlü hizmeti sunmaktayız.” Bir diğer şey de “Entegre Et Tesisleri”. Kelimeler kâfi –neyse o-!
Devamını oku...
SST Atölye