28 Ağustos 2014

1 Güneşte Demlenen Ayçiçekleri

Doğuşundan batışına usulca güneşi takip eden, güneş battığında boynunu büken bir çiçeğe neden ayçiçeği denilmiştir? Günebakan, günçiçeği, gündöndü, günaşığı gibi isimler mevcut ve söylenegelirken. 

Üstelik çiçeğin Yunancadaki kökeni güneş tanrısı Helios'tan gelmekte olup, yalnızca Avrupa dillerinde değil (tournesol, girasole, sunflower, sonnenblume gibi), örneğin Rusça, Arapça ve Japoncada da güneşe referansla isimler verilmişken. 

Biyolojik anlamda ise ayçiçeği bitkisinin özünde ‘‘heliotropism’’ yani ışığa yönelme vardır. Bulutlu havalarda bile çiçeğin doğudan batıya güneşle beraber seyahatinin durması bunun basit bir kanıtıdır. 

Bitkinin orijini olarak bilinen Amerika'da yerlilerin oluşturdukları mitlerde de güneş ile sembolize edilmektedir. Büyük Ruhun hayat veren gücü olarak, inancı, ışığı, canlılığı, doğurganlığı, iyimserliği ifade eder. Ayçiçeği, Yunan Mitolojisindeki bilindik hikayede ise şöyle geçer: bir su perisi olan Clytie, ışığın tanrısı ve daha sonra güneşle özdeşleşen Apollon'a aşıktır. Ancak Apollon’un Kral Orchamus'un kızı Leucothea ile aşk yaşamaya başlamasını kıskanan Clytie bu durumu krala anlatır. Öfkelenen Kral, Leucothea'yı öldürür. Apollon biricik aşkının ölümüne sebep olduğunu öğrendiğinde periye bir daha görünmez. Clytie rivayete göre 9 gün boyunca yemeden içmeden kesilerek umutsuzca bekledikten sonra sonsuza kadar Apollon’un ışığını takip edecek olan ayçiçeğine dönüşür. 

Ortada ciddi bir sorunsal olduğu açıktır. Egelilerin ay çekirdeğine çiğdem demesi, daha doğrusu çiğdeme neden yanlış bir şekilde çekirdek denildiğine anlam verememesi gibi bir mesele değildir söz konusu olan. Güneş merkezli mi yoksa ay merkezli mi hitap edileceği temelindeki felsefi bir tartışmada bu güzelim çiçeğin yer alması kaçınılmazdır. 

Güneş ve ay, kadim zamanlardan bu yana metaforlar aracılığıyla çeşitli ikiliklerde konumlandırılmıştır. Her gün birbirleri karşısında üstün olmak için verdikleri mücadeleleri ile karanlık taraf ve aydınlığın sembolize edildiği, zıtlığın akış haline işaret eden biçimde. 

Buraya kadar çiçeğin güneş ile tasvir edilmesi ya da ay ile ilişkilendirilen bir bahsin geçmemesi ilk bakışta yanıltıcı olabilir. Mevzuyu daha derinlerde aramak için çiçeğin psikanalizine girişmek gerecektir. 

Çiçek, mimesis ile yani güneşin varlığı kendi yüzünde bir yansımaya dönüşerek bekleyişini bir arınma ritüeli etrafında gerçekleştirir. Apolloncu anlamda sayabileceğimiz biçimleyici, yansıtıcı ve taklit edici tüm nitelikleri göstererek. Çünkü Apollonca olan bir düş kurma sanatıdır. Bu düş deneyimi, çektiği acı ve ıstırapları düşlere dalmak suretiyle yanılsamaya dönüştüren bir deneyimdir. 

Dionysoscu tavır ise travmayı görünür kılar. Ama acının ve kötülüğün ötesine geçerek hayata daha bağlı olmaya dönük bir tutumdur bu. Coşku, sırlara dolanmış gerçek, yaratıcı bir taşkınlık, kendinden geçme, kendi benliğine dönmedir. Aklı Apollon’da olan ve onun ışığını belli bir uyumla takip ederek seyre dalan çiçek, geceleri kendi benliğine, öykündüğü güneşten -göklerin tanrısı Apollon’dan-, mevcut bulduğu toprağa -yerlerin tanrısı Dionysos’a- yüzünü döner. Bu bir hicran, bu bir iç çekiş ve yepyeni bir serüven. Ayın okült nitelikleri sayesinde kendinde gelişen bir harekete heyecan duyan. 

Çünkü Apollonca duruş bir öykünme iken, Dionysosça duruş kendi başına yaratma hamlesidir. Dionysosçuluk, düşlere kapılmayı redderek en derin acımasızlığıyla hayatın kabul edilişidir. Tükenmek bilmez doğurganlığından haz duyan bir yaşama iradesi. Doğurganlığın ayrıca hem ay hem de ayçiçeğiyle sembolize edilmesi kadar, bitkileri büyütme kudretine sahip Dionysos’un ölüler ülkesi ile de bağlantılı olması bir başka izahatı gerektirir. Güneşe benzeyen bu çiçek, tohumlarını taşıyan tablası olgunlaşıp kopartıldıktan sonra kuruyarak yavaş yavaş dolunayı andırmaya başlar. Bir nevi sevdalı olduğu ve canlılığına kavuşturan güneşten ayrılmasıyla ölümünü ayın yüzeyi ile benzeştirerek mimesisi tersine çevirir. Bu, döngüye tekrardan başlamak için bir atılımdır aynı zamanda. Kusursuz bir altın oran diziliminden tohum zamanına patlayarak gelişen bir süreç. Yani Apollon’dan Dionysos’a. Dizginleyen, körükleyen, yatıştıran. 

Göründüğü yüzüyle güneşe, sakladığı gerçeğiyle aya yazgılıdır. 

Günün sonunda, bizim için iyimserlik tılsımı olan bu güzel çiçek, üstüne yazıp çizdiklerimizden haberi olmadan ya da aldırış etmeden kendi hikayesini kendisi yazmakta, kendi yazgısını kendisi çizmekte. Günebakan ile ayçiçeği arasında tercih yapmaktan ziyade, varlığın tüm görünümlerini ifade ederek bu tercihe imkan sunan dil üzerine düşünmek ya da felsefede demlenen izlenimciliği sosyal teoriye tahvil etmede kapıları aralamak hikayenin esas özü sanırım.


image source: Clytie by Catipher on Devianart http://www.deviantart.com/art/Clytie-11206107
Devamını oku...
SST Atölye