19 Nisan 2009

1 Pantolonla Diyaloglar

Tozlu zamanlar hakkında bilgisi olan var mı?*

Ne bu canım her zaman parçasında, her daim biraz toz bulunur. Kendi uslayıp kendi çürüten, kendiliğinden bilinç çıkrıkları yoksa bünyede, mevzubahis olunan konular, fikri zorlayan iğrenç yargılar olarak nitelenmeye mahkûmdurlar… Hı?… Öyle mi?


Neyse ki tozlu zamanlardayız bugün, o yüzden tozlu zaman nedir? Bugündür…

Bizim memleketin tozlu yerleri vardır. Canilikle yargılanan, idam ile mahkûm edilen. Bir de bunların iğrenç yargıları vardır. Taş evlerden gelen serinlikten, yerin yedi kat dibine inen bir zenginlik beklentisiyle doludur. Güneş doğduğunda bir tek bu yerin dibindekiler fark etmez durumun vahametini. İyi midir, kötü müdür bilinmez. Gün doğmadan hemen önce grizuların diyarına girerler. Kömür çıkarırlar. Medeniyet bu yerlere “maden ocakları” der. Çıkaranlara da canlı tabut.

Zamanların o anında demir yollarla dünyanın merkezini fethetmeye çıkan yer üstü insanları kuşandıkları elbiselerini işte o an önemserler.** Ne ilginçtir ki dünyanın merkezini fethetmek yeryüzüne hükmetmektir o anda. Buharlı makinaların gürleyen ilerleyişidir modern zamanların çarklarını kullanarak. Dünyayı güneşten, aydan ve dahası milyonlarca yıldızdan daha fazla aydınlatma iddiasıdır kömür çıkarmak. Kömür enerjidir. Tiki tayfanın non-stop eğlencesidir neon ışıklarına bulanarak. Cafcaflı gökdelenlerin, gerçekte deldiğinin insan ruhu olduğunu itiraf ettiği, madenin çelik olduğu, gökyüzünün illa da kafanın kaldırılmasıyla görülebileceği küçük zamanların büyük yaftasıdır kömür. Ve pantolonla diyaloglar işte o an başlar.

“Pantolone” eski Venedik güldürü tiyatrosunda şalvarlı yaşlı adam anlamına gelir. Bu tiyatro çadır bezlerinin sarpa sardığı derme çatma sahnelerinde yorgun Avrupanın eğlenceli temaşasına can vermektedir. Tesadüfendir ki 1850’lerde Levi Strauss aynı çadır bezinden hoyrat ve canhıraş madencilerine sağlam kot pantolonu imal etmiştir. Farklı zamanlarda hiç de gülünç olmayan bir sahnede sırf maden sahibinin eğlencesi için yaratılan tiyatro, şalvarlı değil ama kot pantolonlu genç adamların dramına şahitlik eder. Trajikomik midir? Teatral gerçek bu olsa gerek.


Amerika kıtasının ilk başkaldırılarını da bu maden ve petrol işçileri sahiplenmiştir. Modern zamanların yaratıcıları, yaratımlarına başkaldırmaktadır. Ne kadar tanrısal olsa da insan aklının en büyük imasıdır aslında. “Yaratan ve bağışlayan tanrının adıyla” başlayan yakarışlar, yaratan ve yok eden insanın marşlarına dönüşür. Pantolon söze karışır:


Pantolon: Bu marşlara elbet tarih klip çekecektir.


(Popüler kültürün Tatlısesleri, Şensesleri varsa bizim de İçsesimiz vardır.)


İçses: Elbette, tarih dramatik sahneleri sever. Ama başkaldırıların listenin üst sıralarında olduğu söylenemez. Ne de olsa bu tür şeyler genç işidir.


Pantolon: Ama başkaldırı sadece buluğ çağı belirtisi değildir.


İçses: İlahi pantolon senin diğer bir adın da “blue jean” değil mi?


İlginç bir şekilde yine tarihin periyodik anlam çakışmalarına şahitlik ederiz burada. Başkaldırının sahipleri için yaratılmış bir pantolon aynı mana tünelinden geçerek başkaldırılara ev sahipliği yapmış bir zamana atıfta bulunur. Tıpkı zaman kendi dedeleri ve torunlarıyla konuşuyormuş gibi. Buluğ (İngilizceden devşirme hali, gâvurcası “blue” mavi demek la bu!!) çağında, aklı bir karış havada devrimci gençler, madencilerin 'blue jean'ini giyerek sokakları fethetmekteler. Tanrım seni bağışla!!!

Atina'nın tanrıları da oğullarına benzer bir isim vermişlerdir: “Pantoleon”. Tüm aslan, tamamen aslan anlamına gelir. Tarihte bilinen ilk pantolonlar Pers ülkesinde özellikle kadınlar tarafından giyilmişlerdir. Fakat Avrupa'nın erilliği doğunun dişiliğini aslan gibi, erkek nesli için bir giyime dönüştürmüşlerdir. Buna benzer birçok örnek olmasına rağmen doğunun, batı tarafından ağır ataerkillikle suçlanması ayrıca ilginçtir. Neyse konumuz pantolon olunca gerisi teferruattır bizim için…


Bu yazının sonucu nedir derseniz; şudur: Amansız olun!! Ama şöyle bir şey ; “Aman allahım!!” yerine “Hay allah ” gibi mesela…


Tekerleme: Pantolon nerede? Perslilerde.

Pers nerede? Atina'ya kaçtı.
Atina nerede? Avrupalılar yedi.
Avrupa nerede? Yandı bitti kül olduu.



* Maden ocakları tozludur, madenleri taşıyan kamyonlar ortalığı tozu dumana katarlar, ufacık bir tozla ninjalar birden kaybolurlar, toz bulutları ve akabinde yağmurlar kömürlü termik santrallerin oralarda çok gözükür, tozu dumana katarız, dumanı da ateşten elde ederiz, ateşi kömürle elde ederiz gibi sansasyonel uçuşumlara gebe aklın pis bir ürünü.

** Nasıl ki ulus devleti korumak için ulvi bir göreve kendilerini adamış ordu mensupları giyinirse önemle, cafcaflıca ve farklıyım ben diyerek, bizim madencilerin kamuflajı da böylece giyinir.

1 yorum:

  1. Very fond of your blog. Welcome to our blog usually. We hope that we will have the opportunity to further communicate with you. Lucky you.

    http://www.china-cutter.blogspot.com/

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye