Tüketim mabedinin dolambaçlı koridorlarında şuursuzlaşmış ve sıkışmış bünyemi rahatlatmak amacıyla, benim için bu tip alışveriş merkezlerinin tek faideli tarafı olan beleş tuvaletlerine doğru yöneldim. Aslında bu rahatlama eyleminin hiç de öyle rahatça gerçekleşmeyeceğini biliyordum. Evvela erkeklerin tuvalet dünyasında fonksiyonellikten öte bir gerilim kaynağı olan pisuvar meselesini aşmak gerekiyor. Hele ki yalnız değilsen yer seçimi konusunda tam bir psikolojik harp yaşanabilir. Yan yana işemenin karşılıklı olarak yarattığı dikizlemeye dair kısırdöngü sorunsalı. Bir yandan dolu pisuvarın uzağına gitmeyle sıyrılınabilecek bir manevra çabası, diğer yandan zaruri şartların tesiriyle karşılıklı homofobik hezeyanlar ve kıyasa ilişkin ölümcül dürtüler. İşemek maksadıyla pisuvar yerine, kabini seçmeyi gerekçelendirmenin de zorlukları bulunabilir. “Er meydanı”ndan kaçmak…
Buradaki temel husus, penis boyutuna ilişkin mitlerden kaynaklı olarak tüm erkeklerin gizli veya açık nevrozun eşiğine gelmesidir. Erkeğin cinsel organına atfedilen güç, donun sıyrılması veyahut fermuarın indirilmesiyle ölümcül bir sınava girer. Kaldı ki bir çırpıda çözülebilecek bir şey değildir. Phallus mitosu daha en başında ilk günah-yasak meyve mitosu ile başlar. İlk keşif olarak çıplaklık, gören Havva’yı yadsıyan erkeğin, onun adına kendi organına bakmasıyla oluşmuş trajik bir öyküdür. Phallus kudreti, modern dünyanın hemen oracıkta, el çabukluğuyla çıkarıvermeye ve işemeye imkan tanıyan teçhizatlandırmasıyla bütünleşir. Amma velakin bu yeni sınır deneyimi tam da bu sendromu açığa vurur. Tüm sınırlar gibi, pisuvar arası soğuk mermer setler de tedirgin ediciliği ortaya çıkarır ve göz-nöbetçileri devreye sokar. Mukayeseli sınav, güç mitosunu test edecektir. Bu paranoya neden incir yaprağına sıkı sıkıya sarılındığını gösterir bize. Sahip olduğu organla bir türlü iktifa etmeyen erkeğin gizli dramıdır aslında yaşanan. Farkına varmak gerekir ki, insanın kendisiyle baş başa kaldığı evdeki tuvaletten ayrı olarak, burası adı üstünde umumidir, yani boşaltım hadisesi kamusal alanda cereyan etmektedir. İki çocuk yan yana işeyebilirken, okullaşma süreciyle birlikte -özellikle ergenlikte cinsel organın yeniden keşfini takiben- araya çekilen setler bu dünyanın zorluğunu da öğretmeye başlar. Lazımlıktan pisuvara erkeğin tuvalet dünyasını, tuvaletin genel tarihi içinde değerlendirmeyi bir başka yazıya saklayayım. Benim aslında rahatımı kaçıran husus, tuvalete ilişkin cinsiyetçi ve tarihsel semptomlar değildi. Pisuvar karşısında gördüğüm bir uyarı ve reklamın, denetimin bir şekilde artık bireyselleşmiş bu edimde de devam ediyor oluşunu sergilemesiydi.
“Pisuvarlar otomatiktir, lütfen el sürmeyiniz.”
Otomasyon çağının mantığını bir noktada anlayabilsem de, dokunma-kirletme paralelizmine dair bu uyarıyı hangi noktada anlamlandıracağımı bilemedim. Su ile çişi çakıştırma, sineğe denk getirme, izmarit sökmece, naftalin toplarını köpürtmek veyahut bu topları tazyikle sürüklemek suretiyle üç taş oynamak bilinen aktiviteler. Uyarının işaret ettiği el sürme daha ne gibi bir leş aktivitenin parçasıdır anlayamadım gitti. Velhasıl kelam, fetiş sözlüğünde ürolagninin bir parçası olup olmadığına ilişkin bilimsel araştırmalarım da sonuçsuz kaldı. Bu konudaki derinlemesine ilmühali değerli kalemlerden Dr. Heimat Lose’a bırakıyorum.
Gelelim reklam meselesine. “Buraya da reklam verebilirsiniz, insanlar işerken zihinsel olarak da gevşer, sloganı kapar” mealinde yazılar çokça görmüştüm. Sanırım tuvalet ortamıyla özdeşleşmek istenilmediğinden, şimdiye kadar gördüğüm tek şey prostat hakkında bilgilendirici metinlerdi. Gördüğüm reklam ise, bir ilaç tekeline ait “genital herpes” riskini insanın gözüne gözüne sokan bir reklam oldu. Yaprakla uzuvlarını donatmış Adem ile Havva. Havva’nın Ademe uzattığı elmadan ise bir kurt kafasını uzatmış, gülümsüyor. Şeytani bir gülümseyiş... Slogan da ise “genital herpes riskini düşünmeden aşk yaşamımı düşünemem. Sevgililer gününüz kutlu olsun.” İronik biçimde diğer meseledeki mitosla yeniden karşılaşma. Aynı zamanda, bir virüs enfeksiyonuyla daha korku ve paranoya çemberine giren insanlığın manzarası altında işemenin tedirginliği. Pandemicon toplumu konusundaki serzenişlerimi bir önceki yazımda belirtmiştim. Sevgililer gününde google görsellerde genital herpes’i aratmanın tahribatı, korku filmi gibi bir deneyim oldu kuşkusuz. Tam olarak pisuvar karşısındaki savunmasız insanın guardını hepten düşüren bir sinsi plan. İstenen de bu sanırım. Tüm bu sendromları aşan, “genital herpes ne ola ki lan” dedirtip insanın zihnine duhul eden muamma. Sterilizayon çağında makbul olan, düz, pürüzsüz, kaygan bedenleri inşa etme hamlesi. Bedenden sızan tekinsiz sıvıları hedef alan kozmetik dünyasının neferleriyle koalisyon. Cinsel birleşme gibi, sıvı transferi ve akışkanlar mekaniğini kontrol altına alma çabası. Denilen odur ki, öyle rahatça işeyemez, sevişemezseniz. Şayet sevgililer gününde sevişmek gibi planlarınız varsa, apış aralarınıza antibakteriyel jeli boca edin. Tercihen cansınsbeybi, yok ise %80 limon kolonyası veyahut son çare limon sıkmak suretiyle mikropları kırın. Pek tabii, daha da paranoyaklaşıp, cinsel uzuvlarınıza vim, yağ çözücü gibi kimyasallar dökmenizi de salık vermiyoruz. Kozmetik dünyasının ilaç sektörüyle elele cansiparene çabaları neticesinde mutlak güvenlik ideolojisinin yeni ürünleri seçkin mağazalarda. Ha siz, hiç bu işlere gerek duymadan sevgilinize bir hediye alarak günü kurtarabilirsiniz. Ama unutmayın ensenizdeyiz.
Beckett’ın dediği gibi, “Eğer aşkım katışıksız ve çıkarsız olsaydı, onun adını eski sığır boklarına yazar mıydım? Hem de sonradan emdiğim parmaklarımla!”… Sevgililer gününüzün çürük elmalara rağmen güzel geçmesi temennisiyle, kurtçuklara aldırmayın.
image source:
1-Fountain by Marcel Duchamp
2- Adam and Eva
3-The Forbidden Spark by Adrian Borda http://adrianborda.com/#26
Buradaki temel husus, penis boyutuna ilişkin mitlerden kaynaklı olarak tüm erkeklerin gizli veya açık nevrozun eşiğine gelmesidir. Erkeğin cinsel organına atfedilen güç, donun sıyrılması veyahut fermuarın indirilmesiyle ölümcül bir sınava girer. Kaldı ki bir çırpıda çözülebilecek bir şey değildir. Phallus mitosu daha en başında ilk günah-yasak meyve mitosu ile başlar. İlk keşif olarak çıplaklık, gören Havva’yı yadsıyan erkeğin, onun adına kendi organına bakmasıyla oluşmuş trajik bir öyküdür. Phallus kudreti, modern dünyanın hemen oracıkta, el çabukluğuyla çıkarıvermeye ve işemeye imkan tanıyan teçhizatlandırmasıyla bütünleşir. Amma velakin bu yeni sınır deneyimi tam da bu sendromu açığa vurur. Tüm sınırlar gibi, pisuvar arası soğuk mermer setler de tedirgin ediciliği ortaya çıkarır ve göz-nöbetçileri devreye sokar. Mukayeseli sınav, güç mitosunu test edecektir. Bu paranoya neden incir yaprağına sıkı sıkıya sarılındığını gösterir bize. Sahip olduğu organla bir türlü iktifa etmeyen erkeğin gizli dramıdır aslında yaşanan. Farkına varmak gerekir ki, insanın kendisiyle baş başa kaldığı evdeki tuvaletten ayrı olarak, burası adı üstünde umumidir, yani boşaltım hadisesi kamusal alanda cereyan etmektedir. İki çocuk yan yana işeyebilirken, okullaşma süreciyle birlikte -özellikle ergenlikte cinsel organın yeniden keşfini takiben- araya çekilen setler bu dünyanın zorluğunu da öğretmeye başlar. Lazımlıktan pisuvara erkeğin tuvalet dünyasını, tuvaletin genel tarihi içinde değerlendirmeyi bir başka yazıya saklayayım. Benim aslında rahatımı kaçıran husus, tuvalete ilişkin cinsiyetçi ve tarihsel semptomlar değildi. Pisuvar karşısında gördüğüm bir uyarı ve reklamın, denetimin bir şekilde artık bireyselleşmiş bu edimde de devam ediyor oluşunu sergilemesiydi.
“Pisuvarlar otomatiktir, lütfen el sürmeyiniz.”
Otomasyon çağının mantığını bir noktada anlayabilsem de, dokunma-kirletme paralelizmine dair bu uyarıyı hangi noktada anlamlandıracağımı bilemedim. Su ile çişi çakıştırma, sineğe denk getirme, izmarit sökmece, naftalin toplarını köpürtmek veyahut bu topları tazyikle sürüklemek suretiyle üç taş oynamak bilinen aktiviteler. Uyarının işaret ettiği el sürme daha ne gibi bir leş aktivitenin parçasıdır anlayamadım gitti. Velhasıl kelam, fetiş sözlüğünde ürolagninin bir parçası olup olmadığına ilişkin bilimsel araştırmalarım da sonuçsuz kaldı. Bu konudaki derinlemesine ilmühali değerli kalemlerden Dr. Heimat Lose’a bırakıyorum.
Gelelim reklam meselesine. “Buraya da reklam verebilirsiniz, insanlar işerken zihinsel olarak da gevşer, sloganı kapar” mealinde yazılar çokça görmüştüm. Sanırım tuvalet ortamıyla özdeşleşmek istenilmediğinden, şimdiye kadar gördüğüm tek şey prostat hakkında bilgilendirici metinlerdi. Gördüğüm reklam ise, bir ilaç tekeline ait “genital herpes” riskini insanın gözüne gözüne sokan bir reklam oldu. Yaprakla uzuvlarını donatmış Adem ile Havva. Havva’nın Ademe uzattığı elmadan ise bir kurt kafasını uzatmış, gülümsüyor. Şeytani bir gülümseyiş... Slogan da ise “genital herpes riskini düşünmeden aşk yaşamımı düşünemem. Sevgililer gününüz kutlu olsun.” İronik biçimde diğer meseledeki mitosla yeniden karşılaşma. Aynı zamanda, bir virüs enfeksiyonuyla daha korku ve paranoya çemberine giren insanlığın manzarası altında işemenin tedirginliği. Pandemicon toplumu konusundaki serzenişlerimi bir önceki yazımda belirtmiştim. Sevgililer gününde google görsellerde genital herpes’i aratmanın tahribatı, korku filmi gibi bir deneyim oldu kuşkusuz. Tam olarak pisuvar karşısındaki savunmasız insanın guardını hepten düşüren bir sinsi plan. İstenen de bu sanırım. Tüm bu sendromları aşan, “genital herpes ne ola ki lan” dedirtip insanın zihnine duhul eden muamma. Sterilizayon çağında makbul olan, düz, pürüzsüz, kaygan bedenleri inşa etme hamlesi. Bedenden sızan tekinsiz sıvıları hedef alan kozmetik dünyasının neferleriyle koalisyon. Cinsel birleşme gibi, sıvı transferi ve akışkanlar mekaniğini kontrol altına alma çabası. Denilen odur ki, öyle rahatça işeyemez, sevişemezseniz. Şayet sevgililer gününde sevişmek gibi planlarınız varsa, apış aralarınıza antibakteriyel jeli boca edin. Tercihen cansınsbeybi, yok ise %80 limon kolonyası veyahut son çare limon sıkmak suretiyle mikropları kırın. Pek tabii, daha da paranoyaklaşıp, cinsel uzuvlarınıza vim, yağ çözücü gibi kimyasallar dökmenizi de salık vermiyoruz. Kozmetik dünyasının ilaç sektörüyle elele cansiparene çabaları neticesinde mutlak güvenlik ideolojisinin yeni ürünleri seçkin mağazalarda. Ha siz, hiç bu işlere gerek duymadan sevgilinize bir hediye alarak günü kurtarabilirsiniz. Ama unutmayın ensenizdeyiz.
Beckett’ın dediği gibi, “Eğer aşkım katışıksız ve çıkarsız olsaydı, onun adını eski sığır boklarına yazar mıydım? Hem de sonradan emdiğim parmaklarımla!”… Sevgililer gününüzün çürük elmalara rağmen güzel geçmesi temennisiyle, kurtçuklara aldırmayın.
image source:
1-Fountain by Marcel Duchamp
2- Adam and Eva
3-The Forbidden Spark by Adrian Borda http://adrianborda.com/#26
Üstad Felix,
YanıtlaSilGündelik hayatın içtimaiyat ilimine içkin bu kadar güzel bir yorumunu uzun süredir okumamıştım. Feylesofça yorumlarınızla gündelik dili bu derece güzel harmanlamanız düşüncelerimi başka harmanlara garketmeme neden olduysa da yazınızı keyifle okudum. Devamını diliyor sevgiler yolluyorum.
Dr. Heimat Lose