25 Temmuz 2013

3 Dilek Balonu

Gündelik yaşantının baskısını hafifletmek için küçük bir nefes alma molasıdır eskilere sığınmak. Bu sığınma bir nevi geriye her dönüp bakıldığında tekrar tekrar kurgulanan anların gölgesinde, gündelik yaşamın çelişkilerinden, zamanın “kendi” üzerine yarattığı tiksinmeden kaçmanın öğrenilmiş yoludur. Çoğunlukla çocukluk anılarıdır kurgulanan, saf ve duru varsayılan anılar; zaman, duruyu bir adım öteye atmıştır ve duru her adımında yeni parçalarını kopartan-budayan devasa hızarın içinde kaybolmuştur. Çocukluk anısı değildir kimileri için sığınma noktası; gençlik dönemleridir, üniversite günleri. Zamanın yarattığı denizin içinde küçük bir ada parsellenmiştir ve özel kılınmıştır ve o adaya ancak o dönemdekiler çıkabilir. Bu ada her an yeri değişen paralel evrenler arasındaki Lost adasıdır bir nevi. Birbirine değmeyen iki evrendeki geçiş kapısı, çocukluk anıları-üniversite yaşamı-iş yaşamı. Kimileri için ise ateşli siyasal dönemdir sığınma noktası, biz devrimciler diye mutsuzluk ve kırgınlık ile birlikte başlayan bir yerlerinde gururu taşıyan cümlelerde izi sürülebilir özlenen-korkulan kayıp adanın izdüşümleri. 

Piyasa bulmuştur oluşan bu sığınma alanlarını pazarlama taktikleri; bu adalar kimi zaman zincir marketlerdeki yeni ürünlerin eski ambalajlarında karşımıza çıkar, kimi zaman da nostaljik el yapımı oyuncakların arasında, buram buram ise film ve dizilerin ortasında. Genellikle bazı özel zamanlarda çevredeki paylaşılır bu adalar, örneğin İzmir’de kordon çimlerinde eldeki biralar eşliğinde, her yudumda yolculuğun bilinmeyen güzergâhlardır muhabbet konuları. 

Kordondadır o an kahramanımız, gösterinin büyüsüne kapılmış her adımda gösteri olmuş bir kentin ortasında yukarı uçan dilek balonlarını izleyen bir gözdür. Gösterinin ortasında gösteri olmaktansa, çevresinde paylaşılan adaların arasında yolculuk etmektense, tanımadığı ve tanımayacağı bir insanın dileğinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini merak eden ruhtur. Oradadır kahramanımız; ısıtılıp ısıtılıp satılan romantizm anlayışının aranan-özlenen olduğu, yan yana iki sevgilinin bile gösterinin büyüsüne kapılıp yan yana iki yalnızlık olduğu bir kitlenin ortasında uzaktan yükselen bir eylem konserinden akan türküleri dinlemektedir. İroniktir o an kordonun çimleri, bir tarafta halk için halkla birlikte hareket eden ama halkın sikine takmadığı irileri ufaklı örgütlerin filamanların gösterisiyle birlikte konserin biraz uzağında dilek balonları süzülüyordur. Devrim türküleridir flamalarca söylenen, türkü aralarında ise yolu kutsamak için yolda ölen-öldürülen kurbanların isimlerinin anonsu sonrasında “Burda” bağırışlarının yarattığı dinsel seremoninin arasında dilek balonlarının gökyüzünde süzülmesi anlatır mı ki “devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganının ölümleri anmaktan ziyade yeni kurban arayışı olduğunu, “devrim şehitleri ölümsüzdür” ile “her şehit cennete gider” mantığının paralelliğini. 

Özel bir kağıttandır dilek balonu, ortasından geçen incecik bir tel ve mum üçlemesidir, bu üçleme göbekteki mumun yakılmasıyla birlikte ısınan havanın genleşmesiyle yavaş yavaş süzülmeye başlar. Kağıdın kendinde-formunda bir değişme olmamıştır, sadece kağıdın hapsettiği hava değişmiştir, genleşmiştir. Yoldaştan-devrim şehidine giden yol gibidir balonun havalanması, bir nevi söylem değişimi; tarihin yönlendirici-değiştirici- devrimci gücünden kurbana ilerleyiş gibi. Teori ancak kitleri kapsadığında güç haline gelir dese de Marx, Marx’ın bu flamalı izleyicileri zaman içinde kitleleri kapsayamamıştır. Ya Marx’da sorun vardır ya da bu izleyicilerinde. Cezaevlerinde el basarak edilen devrim yeminlerinin yazarında sorun olamayacağına göre flamalarda bir sorun vardır fakat flamalar dönüp bakmaktansa kendilerine kapsayamadıkları kitleleri damgalamakta çözümü bulurlar. 

Flamaların bakışıyla “kapitalizmin”, “faşizmin” kısacası bizden olmayan her şeyin köleleştirdiği, yönlendirdiği, sömürdüğü, aptallaştırdığı kısacası “bilince varamamış kitle”nin arasındadır kahramanımız. Makyajsız yüzü, ojesiz parmakları, bakışı üzerinde toplamaya amaçlanmış tüm ayrıntıların uzağında sadece dilek balonlarını izlemektedir o an, hafiften birasından demlenirken çevresine paylaşmadığı eskiler adasındadır belki balonun her balonların her hareketi paylaşmadığı bir anıyı patlatır ve gülümser, belki de havalanan her balonla birlikte farklı bir dilek tutmaktadır. 

Aynı anda marşların arasında flamalar fark edemez içlerine hapsoldukları eskiler adasını, çünkü fark etmezler zamanın bile geçtiğini. Fark etseler eskiler adasında yarattıkları ezberlerinin dışında bir çözüm olabileceğini, fark etseler sorun yüklü bilinçleriyle çözüme ulaşılamayacağını… Sanki kutsallaştırdıkları kavramlar yıkılsa yeni bir temel yaratamayacaklar, yeni binalar yükselemeyecek yıkıntıların arasından. Kahramanımız oradadır marşların uzağında, yükselen balonlar binalar arasında yolculuk ederken, sol tarafında yıkılan bir binanın çığlıkları eşliğinde; belki de tahminlerimizin ötesinde izlediği dilek balonunun daha inşa edilmemiş o binalara yanlışlıkla düşüp, binaların zarar görmemesini diliyordur. Sadece izlemek değildir eylemi, gürültünün arasında bir sessizliktir kahramanımızın seremonisi.

3 yorum:

  1. Bu yazin sanirim su ana kadar okudugum en iyi yazilarindan biri oldu. Hem guncel hem biraz kurgu. Hem direk hem dolayli; ama kesinlikle soyut. Ilginc bir dusunce mekanizman var, Bulancak Adam.

    YanıtlaSil
  2. Off çok sıkıcısın

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye