4 Eylül 2012

3 Korkunun Antropolojisi

Her şey bilinmeyene karşı hissedilen tarifsiz kendini koruma refleksiyle başlamıştı. Atalarımızı hayatta tutan tam da bu oldu belki. Türümüzün devamlılığını sağlayan ve süreç içinde gelişen reflekslerimiz... Korkularımız sayesinde uzaklaşmayı, kaçmayı, tehlikeden kendimizi korumayı öğrendik. Genel olarak “bilinmeyen” ve “korku” arasında hep bir bağlantı oldu. Eğer korkmasaydık üstüne giderdik, varoluşumuzu tehlikeye atacak türlü saçmalıklar korkusuzluğun neden olduğu girişimcilikle başlayabilir ve bu da türümüzün sonunu getirebilirdi. Aslında korkarak hayatta kalmayı öğrendik. Korkularımız karşısında verilen her cevap zaman içinde bir çoğunu yenmemizi sağladı. Geriye kendi yarattığımız ve bir türlü açıklayamadıklarımız kalınca da inanmayı tercih ettik. Zamanı geldiğinde öylesine büyük korkular yarattık ki, en kutsal saydığımız metinler bu korkular üzerine inşa edildi. En büyük korkuyu hep en bilinmez olandan bekledik. Yetmedi, bire bin katıp korkumuzun kaynağı olan bilinmezliği bir sürü çetrefilli hikayeyle besledik. Herkesin korkusunu bir ve aynı kılmaya çalışıldı. Uhrevi olana karşı duyduğumuz korku yetmemiş olacak ki haklarımızı bir bir devrettiğimiz ve yine kendi yarattığımız dünyevi tanrımız devletten de korkmaya başladık; aslında korkmadık, korkutulduk. Uhrevi olandan dünyevi olana her şey bizim için birer korku kaynağına dönüştü. Oysa varlığımızı sürdürmek için bu kadar da korkmaya ihtiyaç duymuyorduk artık. Dolayısıyla korku kültürel ve inşa edilmiş bir duygulanıma doğru evrilmiş oldu. En eski reflekslerimizden biri artık varlığımızı sürdürme aracı olarak değil, bizi tahakküm altına alma aracı olarak kullanılmaya başlandı.

Neyse ki kahramanlarımız vardı da, korkularımızı bir parça olsun ortadan kaldırmamızı sağladılar. İlk kahraman, İran mitolojisinde Şah Tahmasp’ın Quahtarasp tarafından tahtından mahrum edilen oğlu oldu: adı Kahraman’dı. İlk kahramanımız şimdikiler gibi yenilmez değildi, basbayağı hakkı yenmiş ve kenara itilmiş bir mağdurdu. Kimsenin işine gelmemiş olacak ki kendisini hemen unuttuk. Mağdurdan mağrura doğru yol adlı kahramanlar. Bize yenilmeyen, korkularımızla başa çıkabilecek kahramanlar lazımdı çünkü. Gelgelelim uhrevi korkularımız tek tanrılı dinlere kadar uzanıp dönüşümünü tamamlamışken, sürekli evrilen dünyevi korkularımızın niteliği değişti. Artık hayaletlerden ya da cadılardan değil savaşlardan, devletlerden, askerlerden, polislerden, şiddetten, birbirimizden, borçlardan, taksitlerden, trafikten, icradan, kendimizden korkmaya başladık. İşin kötüsü kahramanlarımızın bunlar için yapabileceği hiç bir şey yoktu. O kadar yoktu ki, düşmanı bile dünya dışında ya da başka boyutlarda aradılar.

Korkularımız çağlar boyunca varlığımızı sürdürmemizi sağladı ve farkında olmadan bizi besledi. Korkmaya olan eğilimiz şimdilerde zayıflık olarak tanımlanıyor. Oysa bütün savaşları çıkaran hep kahraman zannedilenler oldu. Savaşlar destanlara çevrilirken hep kahramanlık öyküleri anlatıldı bize. Oysa ben orada olmak istemeyen o korkak adamı merak ettim, savaşmak istemeyen adamı... O kahramalıklarımız ki sadece yirminci yüzyılda 180 milyon insanın ölümüne neden oldu. O yüzdendir ki şimdi korkak olma, korkuyu seçme zamanıdır.

3 yorum:

  1. Korku, kaçmak ve saklanmak dışında saldırganlaşıp savaşmaya da sebebiyet verir. Birbirinden korkan ve saldırganlaşan insanları yaratan, bunun sonucu olarak da mega katliamlara bizleri gebe bırakan gene korkudur. Korkuya tepki vermek düşünmenin zihinsel süreçlerinden çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşir ve bu sayede o an geldiğinde ya kaçarız ya da saldırganlaşıp saldırırız. Bu yüzdendir ki kaçmak ve kalmak çok uzak iki kavram değildir.

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle katılıyorum. İşin aslını söylemek gerekirse bu kısmını düşünmemiştim yazarken. Korkuyu bu şekilde tarifleyince ortaya daha farklı bir resim çıkıyor. Bu bağlamda yazıdaki düşünsel eksikliğe de ciddi bir katkı oldu sanırım yorumun. Hatta belki de tamamen yazıyı değiştirmem lazım. Katkı için tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Rica ederim efenim teveccühünüz

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye