“Papalagi (beyaz adam) türlü türlü yollarla zihin bulandırır,
Samoa’lı şef Tuiavii
Mülkiyet duygusu kapitalizmin beslendiği en önemli kaynaklardan biri olması sebebi ile oldukça büyük bir önem arz eder. Onun bir “duygu” olarak tanımlanıyor olması bile kavramın aslında ne kadar hastalıklı olduğunun bir göstergesidir. İnsana, bırakın duygusal olarak, rasyonel açıdan bile içkin değildir. İnsanlık tarihi içindeki uzun serüvenini anlatmaya gerek yok (tarım, hayvancılık, artı-değer vs.). Farklılık, kapitalizmin mülkiyet üzerindeki belirleyici etkisinde ve yaptığı atıflardadır. Mülkiyetin olmayacağına dair bir tahayyül beraberinde, paylaşıma odaklı bir pencere açmaktadır insanoğluna. Atıflar bu noktadan hareketle yazılmıştır.

• “İnsan bencildir” (Varoluşa atıf)
• “Şimdi biri gelip senin malını alsa, al mı diyecen?” (Gündelik atıf)
• “Doğada bile yok” (Doğaya atıf)
• “İçgüdüseldir” (Güdüyle karıştırılır ve varoluşa atfın bir başka biçimidir)
• “Karıları da paylaşacan mı? (Çok ayıptır ve cinsiyetçi bir atıftır)
• “Ben o kadar çalışmış almışım niye vereyim?” (Artı-değere atıf)
Bu sıra uzar da gider. Ancak şöyle bir ayrıntı söz konusudur. Mülkiyet duygusunu ya da sahiplenme denilen güdüyü ortadan kaldıran iki önemli nokta vardır kanımca. Bunlardan birincisi her şeye sahip olabilecek derecede maddi olanaklara ve araçlara sahip olmak, ikincisi ise hiç ama hiçbir şeye sahip olmamak. Söz gelimi Bill Gates için biz orta sınıfların (orta sınıf diye bir şey olmadığını ben de biliyorum) değer verdiği hiçbir şey değerli değildir. Ne aptal bir cep telefonu, ne yeni aldığın sırt çantan, ne araban, ne de ayakkabın… Zaten istesen fabrikasını bile alırsın.

Herkesin zenginleşmesi kapitalizm karşıtı mücadele açısından pek mümkün bir yöntem olarak görünmediğine göre, hadi hep beraber şarap içmeye…