
Peki, ne zaman unuttuk birlikte olmayı? Hangi ara sıkıştık ‘benimizin’ içine bu kadar? Ya da neden hiçbir konuda ortaklaşamıyor, bir arada bir şeyler inşa etmenin, üretmenin ya da paylaşmanın tadını alamıyoruz? Hayat, anlatıldığı gibi sadece ‘benim seçimlerim’den mi ibaret acaba? Ortaklaşabildiğimiz, ‘biz’ olduğumuzu hissettiğimiz şeyler, üzerine kutsal değerler yüklenmiş olanlardan mı oluşmak zorunda? Hayatın en basit ayrıntılarında bir arada hareket edemez miyiz? Üzüntülerimizi paylaşarak hafifletip, mutluluklarımızı yine paylaşarak çoğaltamaz mıyız?
Öylesine içselleştirildi ki ‘ben’cilik, bir tiryakiliğe dönüştü; artık çocuklar bile tek kişilik oyunların sahte kahramanları olmak için birbirlerini ‘yenmek’ten, tek başına kazanmaktan başka bir şey düşünmüyorlar. Eski takım oyunları yerini tek kişilik gösterilere bıraktı. Denemek isterseniz, çocuklara kim olduklarını sorun ve cevaplarına bakın. Hatta bunu biz duygusunu en yoğun yaşadıklarını düşündüğünüz yerlerde yapın. Cevaplarındaki açık ya da gizli öznelere odaklanın. Acaba kurdukları cümlelerin kaç tanesi ‘ben’, kaç tanesi ‘biz’ ile başlıyor? Sorun ve çekinmeyin; çocuklar toplumu okuyabilmeniz için size birçok kitaptan daha iyi kaynaklık edecektir. Olmadı, eskiden oynadığınız oyunları, izlediğiniz çizgi filmleri düşünün ve bugünkü çocuklardan onların oyunlarını öğrenin. Sadece kazanmaya odaklanan, beraberliğin bile tahammül sınırları içinde algılanamadığı bugünün çocuklarının oyunlarına bakın. Çağ onların çağıdır. Çağ tek başına kahraman olmaya çalışan ve bu yüzden yanındakileri görmezden gelen hatta elinden gelse onları yok etmeye çalışan çocukların çağı. Ama ne yazık ki, yalnızlar çağı. Kahramanlaştıkça yalnızlaşan çocukların dünyası bu. Öyle ki, zamanı geldiğinde yaşadığı kahramanlığı paylaşacak insan bile bulamayacak çocukların dünyası. Kendisine tapan yalnız insanların çağı…