Aç kalan kurt sürülerinin köpekleri avlama ve bölgelerine
tehdit oluşturan baskın erkek kurtları saf taşı bırakma taktiklerini anlatan belgesellerde avlanma taktiği olarak kullanılan “dişi”yi görebilirsiniz. Dişi kurt sürünün içine
çekmek ve etkisiz hale getirmek istediği erile karşı, eril de çiftleşme isteği
uyandıracak ve onu takip etmesini
sağlayacak kur yapma taktiklerini kullanarak erili sürünün pençelerinden kaçamayacağı yere kadar çekerek avına tuzak
kurar. Doğadaki Femme Fatale’dir bu, başka bir ifade ile ilişkiye girdiği
erkeklere sonunda büyük sıkıntılar yaşatan çekici ve baştan çıkarıcı kadın. Fakat Femme Fatale senaristlerinin pek
aklına gelmeyen bir durumda vardır dişi kurdun konumunda; dişi, tuzağa çekmeye çalıştığı kurdun karşısında
kendini av olarak gösteren avcı konumundadır ve aynı zamanda sürünün içindeki diğer erillerin gözünde
eriller arasındaki mücadelenin ödülü, en güçlü erilin sahiplendiği av’dır. Dişinin
oynadığı görünüşte av- gerçekte avcı oyunu ile av konumu ; avına karşı oynadığı “sex oyunu” ve gerçek amacı olan “hayatta kalma” arasındaki duruma pareleldir. Dişi
kurt sex oyunu ile hayatta kalma stratejisinin cisimleşmiş halidir.
Avcılar arasındaki “hayatta kalma ve acıdan kaçma” düşüncesi, aydınlanma ile birlikte hayatımıza sokulan bir
çözümleme perspektifidir. Perspektife sinmiş pekte elle tutulamayan insan
doğası tasavvuru aynı anda gizil bir
mekan tasavvurunu da öne sürer; mekandaki temel argüman kıt kaynaklara sahip
olunduğudur. Doğa kıt kaynaklar
etrafında sürdürülen mücadelenin alanıdır ve insan bu mücadele içerisinde “savaş-dayanışma”,
“yan yana olma- karşı karşıya olma”
durumlarının içerisinde hayatta
kalma mücadelesi veren bir varlıktır. Yan yana durma-dayanışma durumunda
bile yan yanalıklar arasında da sürekli
değişen savaş-ittifak vardır. Bu açıdan yaşam bir anda acıdan
kaçtığımız sonsuz stratejiler adasına dönüşür.
Stratejiler
adasındaki insanla belgeseldeki dişi kurt kurgudan ibarettir. Kameranın çekim açısıyla hapsedilen an’ların üst
üste binmesi ve daha sonra düzenlenmesi alttan gelen seslerin yönlendirmesiyle
erkek kurtla onu tuzağa çeken dişi kurt arasında diyalog sadece zihnimizde
biçimlendirilen taşıyıcısı ve aynı anda değiştiricisi olduğumuz toplumun
anlatımı olarak bize dönmektedir. Erilin dişinin kokusuna tepki verdiği ve
kızıştığı ve kızışmakla birlikte çevresindeki tehlikelerin farkına varamayacak
duruma geldiği düşüncesi kurtlar arasındaki avlanma taktiğinden ziyade erilin
hakimiyetindeki toplumdaki kadının konumuna dair varsayımımızdır. Doğanın bu
çözümlemesiyle birlikte görünür olan ”hayatta kalma” -“sex” birlikteliği, insan yaşamına dair her an pazarlanan “puan ekleme”, “bedeni ele geçirme” ,“iz
bırakma” ,“güç mücadelesinin de bir adım önde olma” amaçlarının doğa üzerinden
meşrulaştırılmasıdır. Tam da bu nedenle doğa çözümlenen ve anlatılan nesneler
diyarı değil meşrulaştırma alanıdır.
Tanzimatla birlikte Osmanlı yazımında “burada
bir köy varmış köyde de çeşme” şeklinde yerelleşme politikalarının
yansımalarına rastlanır. Bakışı başkent ve sarayın büyüsünden sıyırıp başkenti
kurtarmak için yeni bakışlar gerektiğini varsayan zihnin yazımındaki değişimidir bu. Bakış değişimin de köyün ve
çeşmenin varlığının bir önemi yoktur,
korkulan başkent yanarsa -köye ve çeşmeye
alevler dokunmasa da- hokka tutan elinde yanacak olmasıdır. Bakışın değişimine, tutarlı
olup olmadığına ya da değişimin işe yarayıp yaramadığına dair bir çok tartışma
yapılabilir fakat bu bakışın günümüzdeki izdüşümünün peşine düşebiliriz. Antik bir
metin arayışın ilk durağını oluşturabilir.
“Polyneikes=En kötüsü nedir bilir misin? Özgürce konuşma
hakkından mahrumdur insan.
İokaste=İnsanın zihninden geçenleri söylemekten men edilmesi... Bu bir kölenin yaşamına benziyor.
Polyneikes=İnsan yönetenlerin aptallığına dayanmak zorunda kalıyor. “(Fenikeli Kadınlar)
Konuşma özgürlüğü ve kölelik arasında ki
ilişkinin temel metinlerinden biri olan Fenikeli Kadınlar’ın tartışmasında
eksik kalan bir nokta vardır; o da
konuşma özgürlüğü ile dinleyiciler arasında ki diyalogdur. Eğer dinleyiciler
varsa konuşma bir etkiye sahiptir ve diğerini etkileyebilmek kölelikten
sıyrılmaktır. Dinleyicilerin olmadığı iki durum vardır ya etrafınızda insan
yoktur yani kendini kendinize konuşuyorsunuzdur ya da herkes konuşuyordur ve
tüm sesler tüm sesleri bastırıyordur. Herkesin konuştuğu dinleyicinin olmadığı yerde
söz anlamsızdır ve sosyal medyanın kullanımı tam da bu noktayı işaret eder ,
artık herkesin konuştuğu ve yazdığı bir ortamda okuyucunun ve yazarın ölümü olmasa
da değişimi ilan edilebilir.
Bu noktaya
nasıl gelinmiştir, burada biraz geriye gidersek, siyasal düşünceler tarihine dair herhangi bir
kitabı aldığınızda Ansiklopedi tasarısına ayrı bir yer verildiğini görürsünüz.
Büyük bir devrimin içinde atılan bombalardır ansiklopedinin maddeleri,
maddelerin imalatçıları ise dönemin filozofları. İki yüzyıl sonra ise başka bir
tasarı ise ansiklopedi ile şekillenen yaşama sessiz sedasız başka bir savaş
açtı. Ansiklopediden farkı; bomba
imalatçılarının savaşmak gibi bir niyeti olmayıp sadece bomba atmalarıydı.
Sözlük tasarısıydı bu, ekşi sözlük, inci sözlük gibi örneklerini gördüğümüz ve
herkesin her konu hakkında yazabildiği sözlükler.
Maddeleri bilim kurulları tarafından gözden geçirilmemiş,
paradigmaların uzağında tüm paradigmalarla dalgasını geçen bir tasarı. “Bunun
anlamı budur” diyen iktidara karşı
sözlükler “hadi lan sende”ciliktir bir
nevi. Sözlükler ile birlikte dokunulmaz, ulaşılmaz varsayılan medyanın ürünü
olan yazar tayfası, popüler kültür ürünleri, akademinin şövalyeleri; yani söz söyleme yeterliliğini ve söz söyleme
hakkını kendinde görenler hem dokunulabilir hem de dalga geçilebilir bir hale
geldi. Ansiklopedi tasarısının bu öngörülemeyen fillerinin kulelerinin
inşasında fil dişinden çalındığını anlattı sözlüklerin maddeleri.
Aynı anda kanaat önderleri , kendine dair her
eleştiriyi dinsel savaş olarak ele alan kedi canı seviciler. Yüz binlerin oyuyla
belediye başkanı olan fıskiyeciler bir anda en hafif tabirle “geyik” malzemesi oldular
ve çizilen karizmaların eşliğinde kendilerini sinir bozucu savaşın içerisinde
buldular.
Medyanın belirlediği gündeme inat sözlük
kullanıcıları kendi gündemlerini belirledi. Bu gündem çorabı kaçan liselinin
erkeklerin fantezi dünyasına etkilerinden gündelik bir olayın ekonomi-politik
çözümlemelerine kadar oldukça geniş bir yelpazede gerçekleşti. Daha öncesinde
forumlarla başlayan, sözlüklerle güçlenen herkesin her konu hakkında konuşması
ve konuşma yeterliliğini ve hakkında kendinde görenlerin yaşadığı depremler facebook ve tweeter ile devam etti.
Gezi eylemlerinde
duvar yazılarında kullanılan dili, göndermeleri, anlamlarını fildişi kulenin fillerin
okuma alanından uzak kalmasının sebebini
ve Tanzimat yazınındaki “burada köy varmış”ın yerine “burada sosyal
medya varmış”- “köyde de çeşme varmış”’ın yerine “ başka bir dil varmış” ın geçmesini ansiklopedi ile sözlük arasında ki görülmeyen
savaştaki ansiklopedinin şaşkınlığı olarak okunabilir.
Herhangi bir
olayı anlamak için kitapları karıştıranların geziyle birlikte göndermeleri,
anlamları anlayabilmek için sözlük sayfalarını karıştırır haline gelmesi ,
olaylar başladıktan sonra pata küte açılan sosyal medya hesapları, gazete
yazarlarının gün içerisinde sosyal medya hesapların gazetede yazdıklarından
daha fazla cümle kurmaları ve köyün kurallarına uyum sağlarkenki şaşkın
tavırları gülümsetirken bir yandan da eril’e
kur yapmaya çalışan dişi kurdun amacını mı taşımaktadır sorusunu
sordurmaktadır.
Aynı soru elinde
anket kağıtları ile geziyi anlamaya giden araştırma şirketleri, veriler
üzerinden ölümünü ilan eden sosyologların durumu içinde sorulabilir. Fakat bir yandan da
unutulmamalıdır ki anlamak, hakkında söz söylemek, müdahil olmak, açıklayan
olmak durumları arasında geçişlerin içinde olan dişi içine girdiği ve laboratuvar sandığı Gezinin tam da ortasında onu oraya yönlendiren
tarafından av durumundadır.
Sosyolog’un buradaki hem avcı hem de av
konumu; Gezi parkında “ burada bu
varmış” sevinci ve bunu “görev
bilinciyle” dile getirmesi ; “burada her şey SEX” ile “hayatta kalma” ile
paralel okunabilir. Amaç Gezi’yi çözümlemekten fazla “puan ekleme”, “bedeni ele
geçirme” ,“iz bırakma” ,“güç mücadelesinde bir adım önde olma” olarak
okunabilir ve bu hayatta kalma
refleksi stratejiler adasının daha da
doğallaştırılmasından öteye gidememektedir ve hayatta kalma zaten hiç olmamaya
dönüşmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.