Dante’ye bulaşan hemen herkes Dante eserlerinde sıkça geçen
bir kadın imgesinin kim olduğunu merak eder. Beatrice Portinari’dir sıkça
anlatılan kadın. Dante’nin ulaşamadığı beraber olamadığı bu kadın hakkında günümüze ulaşan bilgi kırıntıları sınırlıdır; kadın günümüzde çocuk denilebilecek yaşta başka bir erkekle
evlenmiştir ve yirmi dört yaşında
hayatını kaybetmiştir. Mezarının şu an Floransa’da Dante kilisesinde olduğu iddia
edilir.
Aşk hikayesi kimilerimize aranılan romantizm
olarak gelse de işin ilginç yanı bu aşk hikayesine Katolik kilisesinin
bakışıdır. Dante evli bir kadını sürekli anmakta ve anlatmaktadır, eserlerinde
ki yol gösterici, kurtarıcı kadındır. Evliliğe dair sert tavrıyla bilinen Katolik
kilisesinin bu yasak aşka sempati ile yaklaşması tamimiyle Dante’nin Komedyası
ile ilgilidir. Dante halk dilinde
cehennemin bir tasvirini etkili bir şekilde yapmıştır, bu tasvir sayesinde kilise
etki alanını genişletebilmiştir. Tipik iki yüzlü çıkarcılık oyunu vardır ve Kilise’nin
bu iki yüzlülüğünü örtebilmek için
sıradan aşk hikayesi zaman içinde mitleştirirmiştir.
Beatrice’nin kocasının
ne olduğu, başına neler geldiği pek bilinmez, bilinen Beatrice’nin evlenmesinden sonra Dante’nin mutsuz bir evlilik yaptığıdır. Günümüzde
ise Dante kilisesinde ki hakikat anlatıcısı rahip, unutulan bu üçüncü kişiye inat vaazlarına devam etmektedir.
Kiliselerdeki hakikat anlatıcısı hem dolaylı hem de dolaysız Tanrı’nın bakışını sunduğu iddiasındadır. Tanrı’nın yarattıklarını nasıl
gördüğünü ve nasıl görmek istediğini, yaratılanların
başlarına gelecek felaket ve kurtuluş senaryolarını anlatır. Burada rahipte
cisimleşen Tanrı bakışı olaylardan sorumluluğu olmadığını varsayan üstten elitist
bir bakıştır. Elitist olduğu için,
gündelik yaşamdan çıksa da gündelik yaşama değmez. Bu bakış anlık, tekil açıklamaların değil genelleştirici açıklamaların peşinde koşar.
Antik bir hikaye Tanrı bakışını sorgulama
zemini yaratabilir. Hikayede Kreusa Tanrı
Apollon tarafından baştan çıkarılır ve hamile bırakılır ve bu yasak ilişkiden
bir oğlan dünyaya gelir. Kreusa babasının çocuğu fark etmesini istemediğinden
çocuğu bırakır ve Apollon çocuğu Delphoi Tapınağına yerleştirir. Zaman içinde Kreusa Ksuthos ile evlenir ve bu
evlilikten bir türlü çocukları olmaz, daha sonra çiftimiz çocuklarının olup
olmayacağını öğrenmek için Delphoi tapınağına gelir. Apollon Ksuthos’a
tapınaktan çıktığında karşılaştığı ilk kişinin oğlu olduğunu söyler ve Ksuthos
Apollon ve Kreusa’nun oğlu İon’la karşılaşır. Hikaye boyunca İon ve babası
sandığı Ksuthos hakikatin peşinde koşarlar, İon’un annesinin kim olabileceği,
ne zaman doğmuş olabileceği vb. sorular etrafında bir araştırmadır bu. Fakat Tanrı Apollon kendi hatasını gizlemek
için sessiz kalmayı ve yalan söylemeyi tercih ettiği için İon ve Ksuthos hakikate
sorgulamalarla ulaşamazlar, daha sonra
Athena hakikati anlatır. Hikayenin üstünde duracağımız yönü kandırılmış iki
insanın ne kadar sorgularlarsa sorgulasınlar asla hakikate ulaşamayacaklarıdır bunun
sebebi ilk baştaki yönlendirmenin “yalan”
olmasıdır.
Sosyolojinin
kurucu babası varsayılan Comte’un fantezisi açıktır; kiliseler kapanacak ve
yerlerine bilim adamlarının rahiplik yapacakları bilimin mabetleri geçecektir
ve bu mabette sosyoloji hakkettiği özel yerine kavuşacaktır. Sosyoloji çözümlemelerinde bulunan tanrı
bakışının dayanağı bu fantezi midir bilinmez fakat özelde sosyoloji genelde
sosyal disiplinlere bulaşan bir insanın deyim yerindeyse bu meslek
hastalığına yakalandığı öne sürülebilir.
Hastalık daha disiplinle ilk temasa geçildiği
anda zihni ve bakışı sarmaya başlar. Herhangi bir sosyoloji dersine girdiğinizde
yaşadığınız an’a dair ve size dair havada uçuşan teorilerin arasında bulursunuz
kendinizi. Kutsal metin incelemeleri gibi üzerinde sıkça durulan ve
tapılan kavramlar ve bu kavramların
açılımları arasında kabaca “ne oluyor
lan burada” çığlığı atarsınız. Aslında
olan bir şey yoktur, ellerinde tek materyalleri kavramlar olan bir cemaatin
kutsal ayininin içine düşmüşsünüzdür. Tanrı bakışı inceleme nesnesi olarak size
çevrilmiştir, siz her adımı tahmin edilebilen, öngörebilir olansınızdır .
Yaşamınız ve yaşamınızda karşılaştığını engebeler bilmedikleştirme adına size
anlatılır ve bilmedikleştirme adına eleştirel süzgeçten geçersiniz, daha önce yaşamınıza dair pekte kafanıza
takmadığınız noktalar sanki kadim “arkhe”
sorusunun cevabına yaklaşılmış iştihayla
eşelenir ve sonunda “Dinle Küçük Adam”
tavrıyla parçalanmaya başlarsınız. İki farklı tartışma taktiğinden yani
Sokrates ve Diogenes tarzından Diogenes tarzı seçilir ve o tarzda gururunuza
dokunulur ve aptal yerine konulursunuz. Sosyolojinin hastalığıdır bu ve varsa sosyolog arkadaşınız tartışmaya
çalışarak bu hastalığı test edebilirsiniz. Fakat şansa Descartesçı inanç-şüphe
–kanıt çizgisinin etkisi günümüzde devam ettiği için sosyolojide ki hakikat
anlatıcısı hakikati anlattığını öne süremez.
Dante’nin ünlü
yol göstericisi, kurtarıcısı Beatrice Portinari; aslında Dante tarafından tanınmayan bir
insandır. Dante’nin sürekli olarak zihninde yarattığı ve kutsallaştırdığı, kusursuzlaştırdığı
bir karakterdir . Beatrice Portinari tipik erkek narsisminin kurbanıdır. Belki de
Dante’yi umursamayıp evlendiği kocasını sevmektedir ve onunla anılmak ister? Fakat bu nokta kilisenin ve inanların, sanat tarihi
fetişistlerinin bakışlarının uzağındadır.
Beatrice
Portinari’nin bu narsis izdüşümü, sizi
inceleme nesnesine çeviren bakışın zihninde toplum olarak karşınıza çıkar ve
toplumsal nereyi açtığı pek bilinmeyen ama her kapıyı açtığı varsayılan
anahtardır. En temel önerme “insan, toplumsal bir varlıktır” önermesinde bile
“toplumsal” “insan” “varlık” kavramları bu narsis izdüşümden açıklanır.
Gezi direnişi,
direnişin hedefinden çok sosyoloji cemaatini sarsmıştır. Direnişi anlamak için
atılan ilk adımlar tipik benzerlik
ilişkisi bulma ve uzaydan gelen Y kuşağı
tasvirleridir. Benzerlik ilişkisi bulma ya da kurma; nesneler arasında görünüşlerine bakarak
aralarında ilgi olduğunu varsaymaktır ve
orta çağ bilgi inşasının bir ürünüdür. En tipik örnek olarak beyin ve ceviz verilir. Ceviz dış görünüş olarak
beyine benzediği için beyine iyi geldiği tahayyül edilir. Geziyi karşılaştırmalı analiz için ya da gelişen olayları anlamak için üç farklı
benzerlik ilişkisi sunuldu, bunlar Arap baharı, occupy hareketleri ve hala
nereden çıkardıklarını anlamadığım Berkeley kampüsü işgaliydi. Tartışma olayları anlamaktan ziyade
politik çerçevede sürmüştür ve burada tartışılan Küresel dünya da Türkiye’nin
yeri ve bu hareketin hangi siyasal
hareketlerin eylemlerini desteklediğidir. Kitleyi özneleştirmek ve denetlemek için Y kuşağı kavramı da tartışmaların ve açıklamaların bir taraflarına
serpiştirilmiştir. Tartışmaların içeriğinden çok böyle bir hareketin camia tarafından
beklenilmemesinin yarattığı şaşkınlık
burada üzerinde durulması gereken noktadır.
Hakikat anlatıcısının hakikat karşısında ki
şaşkınlığıdır bu; İon'nun babası ve
annesi hakkındaki hakikati anladığı andan daha sinir bozucusu araştırmasının
temelini oluşturan önermenin “yalan” olmasıdır.
Gezi karşısında havada uçuşan teoriler, toplumu insanı anlatırken ki
tanrı bakışı sınıfta kalmıştır. Gezi de
ne oldu ya da gezi nereye gidecek ya da sosyoloji neden sinir bozdu sorularını
soran cemaate şu sorular yöneltilebilir;
gezi karşısında önceden yazdıklarınız, tartıştıklarınız kısacası bakışınıza
ne oldu? Bu denli bir sosyal hareket neden öngörülemedi ve sosyoloji nereye
gidiyor ? Ve son olarak ilk çözümlemelere ve hala günümüzde öne sürülen
çözümlemelere bakarsak sosyolojinin neden siniri bozuldu?
image source: Pink Floyd, The Division Bell Album Cover
image source: Pink Floyd, The Division Bell Album Cover
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.