7 Ağustos 2013

0 Gezi Karşısında Sosyoloji’nin Siniri Neden Bozuldu?

Dante’ye bulaşan hemen herkes Dante eserlerinde sıkça geçen bir kadın imgesinin kim olduğunu merak eder. Beatrice Portinari’dir sıkça anlatılan kadın. Dante’nin ulaşamadığı beraber olamadığı bu kadın hakkında günümüze ulaşan bilgi kırıntıları sınırlıdır;  kadın günümüzde  çocuk denilebilecek yaşta başka bir erkekle evlenmiştir ve yirmi dört  yaşında hayatını kaybetmiştir. Mezarının şu an Floransa’da Dante kilisesinde olduğu iddia edilir. 

Aşk hikayesi kimilerimize aranılan romantizm olarak gelse de işin ilginç yanı bu aşk hikayesine Katolik kilisesinin bakışıdır. Dante evli bir kadını sürekli anmakta ve anlatmaktadır, eserlerinde ki yol gösterici, kurtarıcı kadındır. Evliliğe dair sert tavrıyla bilinen Katolik kilisesinin bu yasak aşka sempati ile yaklaşması tamimiyle Dante’nin Komedyası ile ilgilidir.  Dante halk dilinde cehennemin bir tasvirini etkili bir şekilde yapmıştır, bu tasvir sayesinde kilise etki alanını genişletebilmiştir. Tipik iki yüzlü çıkarcılık oyunu vardır ve Kilise’nin bu  iki yüzlülüğünü örtebilmek için sıradan aşk hikayesi  zaman içinde mitleştirirmiştir.
    
Beatrice’nin kocasının ne olduğu, başına neler geldiği pek bilinmez, bilinen Beatrice’nin  evlenmesinden sonra  Dante’nin mutsuz bir evlilik yaptığıdır. Günümüzde ise Dante kilisesinde ki hakikat anlatıcısı rahip, unutulan bu üçüncü kişiye  inat vaazlarına devam etmektedir.
   
Kiliselerdeki hakikat anlatıcısı hem dolaylı hem de dolaysız Tanrı’nın bakışını sunduğu iddiasındadır. Tanrı’nın yarattıklarını nasıl gördüğünü  ve nasıl görmek istediğini, yaratılanların başlarına gelecek felaket ve kurtuluş senaryolarını anlatır. Burada rahipte cisimleşen Tanrı bakışı olaylardan sorumluluğu olmadığını varsayan üstten elitist bir bakıştır. Elitist olduğu için, gündelik yaşamdan çıksa da gündelik yaşama değmez.  Bu bakış anlık, tekil  açıklamaların değil genelleştirici  açıklamaların peşinde koşar.  
  
Antik bir hikaye Tanrı bakışını sorgulama zemini yaratabilir. Hikayede Kreusa Tanrı Apollon tarafından baştan çıkarılır ve hamile bırakılır ve bu yasak ilişkiden bir oğlan dünyaya gelir. Kreusa babasının çocuğu fark etmesini istemediğinden çocuğu bırakır ve Apollon çocuğu Delphoi Tapınağına yerleştirir.  Zaman içinde Kreusa Ksuthos ile evlenir ve bu evlilikten bir türlü çocukları olmaz, daha sonra çiftimiz çocuklarının olup olmayacağını öğrenmek için Delphoi tapınağına gelir. Apollon Ksuthos’a tapınaktan çıktığında karşılaştığı ilk kişinin oğlu olduğunu söyler ve Ksuthos Apollon ve Kreusa’nun oğlu İon’la karşılaşır. Hikaye boyunca İon ve babası sandığı Ksuthos hakikatin peşinde koşarlar, İon’un annesinin kim olabileceği, ne zaman doğmuş olabileceği vb. sorular etrafında bir araştırmadır bu.  Fakat Tanrı Apollon kendi hatasını gizlemek için sessiz kalmayı ve yalan söylemeyi tercih ettiği için İon ve Ksuthos hakikate sorgulamalarla ulaşamazlar, daha sonra Athena hakikati anlatır. Hikayenin üstünde duracağımız yönü kandırılmış iki insanın ne kadar sorgularlarsa sorgulasınlar asla hakikate ulaşamayacaklarıdır bunun sebebi  ilk baştaki yönlendirmenin “yalan” olmasıdır. 

Sosyolojinin kurucu babası varsayılan Comte’un fantezisi açıktır; kiliseler kapanacak ve yerlerine bilim adamlarının rahiplik yapacakları bilimin mabetleri geçecektir ve bu mabette sosyoloji hakkettiği özel yerine kavuşacaktır.  Sosyoloji çözümlemelerinde bulunan tanrı bakışının dayanağı bu fantezi midir bilinmez fakat özelde sosyoloji genelde sosyal disiplinlere bulaşan bir insanın deyim yerindeyse  bu  meslek hastalığına yakalandığı öne sürülebilir.

Hastalık daha disiplinle ilk temasa geçildiği anda zihni ve bakışı sarmaya başlar. Herhangi bir sosyoloji dersine girdiğinizde yaşadığınız an’a dair ve size dair havada uçuşan teorilerin arasında bulursunuz kendinizi. Kutsal metin incelemeleri gibi üzerinde sıkça durulan ve tapılan  kavramlar ve bu kavramların açılımları arasında  kabaca “ne oluyor lan burada” çığlığı atarsınız. Aslında olan bir şey yoktur, ellerinde tek materyalleri kavramlar olan bir cemaatin kutsal ayininin içine düşmüşsünüzdür. Tanrı bakışı inceleme nesnesi olarak size çevrilmiştir, siz her adımı tahmin edilebilen, öngörebilir olansınızdır . Yaşamınız ve yaşamınızda karşılaştığını engebeler bilmedikleştirme adına size anlatılır ve bilmedikleştirme adına eleştirel süzgeçten geçersiniz, daha önce yaşamınıza dair pekte kafanıza takmadığınız  noktalar sanki kadim “arkhe” sorusunun cevabına yaklaşılmış iştihayla eşelenir ve sonunda “Dinle Küçük Adam”  tavrıyla parçalanmaya başlarsınız. İki farklı tartışma taktiğinden yani Sokrates ve Diogenes tarzından Diogenes tarzı seçilir ve o tarzda gururunuza dokunulur ve aptal yerine konulursunuz. Sosyolojinin hastalığıdır bu  ve varsa sosyolog arkadaşınız tartışmaya çalışarak bu hastalığı test edebilirsiniz. Fakat şansa Descartesçı inanç-şüphe –kanıt çizgisinin etkisi günümüzde devam ettiği için sosyolojide ki hakikat anlatıcısı hakikati anlattığını öne süremez.

Dante’nin ünlü yol göstericisi, kurtarıcısı Beatrice Portinari;  aslında Dante tarafından tanınmayan bir insandır. Dante’nin sürekli olarak zihninde yarattığı ve kutsallaştırdığı, kusursuzlaştırdığı bir   karakterdir .  Beatrice Portinari  tipik erkek narsisminin kurbanıdır. Belki de Dante’yi umursamayıp evlendiği kocasını sevmektedir  ve onunla anılmak ister?  Fakat bu nokta  kilisenin ve inanların, sanat tarihi fetişistlerinin bakışlarının uzağındadır. 

Beatrice Portinari’nin bu  narsis izdüşümü, sizi inceleme nesnesine çeviren bakışın zihninde toplum olarak karşınıza çıkar ve toplumsal nereyi açtığı pek bilinmeyen ama her kapıyı açtığı varsayılan anahtardır. En temel önerme “insan, toplumsal bir varlıktır” önermesinde bile “toplumsal” “insan” “varlık” kavramları bu narsis izdüşümden açıklanır.

Gezi direnişi, direnişin hedefinden çok sosyoloji cemaatini sarsmıştır. Direnişi anlamak için atılan ilk adımlar tipik  benzerlik ilişkisi bulma ve uzaydan gelen Y kuşağı  tasvirleridir. Benzerlik ilişkisi bulma ya da kurma;  nesneler arasında görünüşlerine bakarak aralarında ilgi olduğunu varsaymaktır  ve orta çağ bilgi inşasının bir ürünüdür. En tipik örnek olarak beyin ve  ceviz verilir. Ceviz dış görünüş olarak beyine benzediği için beyine iyi geldiği tahayyül edilir. Geziyi  karşılaştırmalı analiz için  ya da gelişen olayları anlamak için üç farklı benzerlik ilişkisi  sunuldu, bunlar  Arap baharı, occupy hareketleri ve hala nereden çıkardıklarını anlamadığım Berkeley kampüsü  işgaliydi. Tartışma olayları anlamaktan ziyade politik çerçevede sürmüştür ve burada tartışılan Küresel dünya da Türkiye’nin yeri ve bu hareketin hangi  siyasal hareketlerin eylemlerini desteklediğidir. Kitleyi özneleştirmek ve denetlemek  için Y kuşağı kavramı da  tartışmaların ve açıklamaların bir taraflarına serpiştirilmiştir. Tartışmaların içeriğinden çok böyle bir hareketin camia tarafından  beklenilmemesinin yarattığı şaşkınlık burada üzerinde durulması gereken noktadır.

Hakikat anlatıcısının hakikat karşısında ki şaşkınlığıdır bu;  İon'nun babası ve annesi hakkındaki hakikati anladığı andan daha sinir bozucusu araştırmasının temelini oluşturan önermenin “yalan” olmasıdır.  Gezi karşısında havada uçuşan teoriler, toplumu insanı anlatırken ki tanrı bakışı sınıfta kalmıştır.  Gezi de ne oldu ya da gezi nereye gidecek ya da sosyoloji neden sinir bozdu sorularını soran cemaate şu sorular yöneltilebilir;  gezi karşısında önceden yazdıklarınız, tartıştıklarınız kısacası bakışınıza ne oldu? Bu denli bir sosyal hareket neden öngörülemedi ve sosyoloji nereye gidiyor ? Ve son olarak ilk çözümlemelere ve hala günümüzde öne sürülen çözümlemelere bakarsak sosyolojinin neden siniri bozuldu?

image source: Pink Floyd, The Division Bell Album Cover

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye