Öncelikle haddimi aşan iki konu -dil ve Türkiye’de kadın olmak- üzerine atıp tutacağım için tüm sst takipçilerinden özür dilerim.
Erkeklik, bir zihniyet olarak ülkemin her yerini, çatlak bile bırakmayacak şekilde kaplamışken, dili bu zihniyetten mahrum bıraktığını iddia etmek şüphesiz aptallık olur. Türkçe, toplumu gibi eril bir dildir ve her kullanıldığında bu zihniyeti hem meşrulaştırır hem de yeniden üretir. Bu bağlamda benim iddiam şudur: Türkçe sosyal sonuçları bakımından kadınlar için çoğu batı Avrupa diline oranla daha büyük bir imkân taşır. Fakat bu imkân zihniyetin veya ataerkil düzenin aşılması yönünde değil, kadının, erkeklik dünyasında görece de olsa bir güç kazanmasına, başka bir deyişle kendi yerini genişletmesi yönünde bir imkândır.
Tüm şu pek şahane, pek yaratıcı küfürlerimizin ataerkilliği göz önüne alındığında bu iddiaya karşılık «hadi lan ordan» denmesi pek olasıdır. Ama ben meseleyi biraz daha geriden alacağım: Türkçenin yapı taşlarından. Bildiğiniz gibi Türkçede «She» ve «He»’yi karşılayacak tek kelime vardır o da «o» dur. Bu «o», çoğu zaman söylemeye bile gerek duyulmaz, gizli özne olur. Benim derdimde bu gizliliktir esasen.
Fransızcadaysa mesele «she» ve «he» ayrımıyla bitmez. Üstüne birde bahsedilen kişinin cinsiyetine göre onu niteleyen sıfatların ve adların sonuna kimi zaman bir adet «e» getirilir, kimi zaman da tamamıyla farklı bir hal alır. Bu «e» de kendinden önce gelen harfin düzgün bir şekilde telaffuz edilmesini gerektirir. Örnek veriyorum: étudiant / étudiante. İlkini etüdian diğerini etüdiant diye okumak icap eder. Dolayısıyla hem sözlü olarak hem de yazı da birinden bahsederken onun cinsiyetini açığa çıkarmadan konuşmak pek bi zor, pek bi çetrefildir.* Konuyu başlığa, başlığı da konuya bağlayabilmek için bir örnek daha verecek olursam, «Monşer» yalnızca erkekler için kullanılabilir ve de «benim sevgili…» anlamına gelir. İlla bir kadına bu şekilde seslenmek istiyorsak o zaman da «maşeri» dememiz gerekir.
Fakat Türkçede bu cinsiyet hallerini açığa çıkarmamak daha kolaydır.
-Naptın bugün kızım?
-Liseden bir arkadaşla sinemaya gittik babacığım.
-Eve gelmeyecek misin kızım?
-Bugün arkadaşlarda kalsam olmaz mı anneciğim?
Şüphesiz, bu «bi arkadaş» söylemi çok uzun sure idare edemez. Hakiki yalanlar söylemek gerekir. O arkadaşların ismini vermek gerekir. Ancak yine de Türkçenin bu yuvarlaklığının kısmi olumlu sonuçları olur: Aileyle konuşurken bir anlık dikkatsizliğe kurban gitme, falso verme ihtimalinde kayda değer bir düşüş ve üçüncü tekil şahıslardan bahsedildiğinde, yalan söylememiş olmanın verdiği rahatlık.
Bir Fransız için düşündüğümüzdeyse durum tersine işler. Fakat bu tip kolpalara oradaki kadınların ihtiyacı yoktur. Çünkü -genelde- babaları ve çevreleri kızlarının sevişip sevişmediğine, erkek arkadaşlarıyla birlikte yaşayıp yaşamadıklarına vs. karışmamaktadır. Dolayısıyla Türkçenin, Türkiye’deki kadınlara belli bir güçlenme stratejisi geliştirmek için imkân sağlaması Türkçenin klasının değil, ancak Türkiye’deki ataerkilliğin ne kadar vahim bir boyutta olduğunun göstergesi olabilir.
*Şimdi aklıma geldi, acaba bu çetre-fil, sinefil ve filozof örneklerinde olduğu gibi çetre’yi seven anlamında olabilir mi?
Erkeklik, bir zihniyet olarak ülkemin her yerini, çatlak bile bırakmayacak şekilde kaplamışken, dili bu zihniyetten mahrum bıraktığını iddia etmek şüphesiz aptallık olur. Türkçe, toplumu gibi eril bir dildir ve her kullanıldığında bu zihniyeti hem meşrulaştırır hem de yeniden üretir. Bu bağlamda benim iddiam şudur: Türkçe sosyal sonuçları bakımından kadınlar için çoğu batı Avrupa diline oranla daha büyük bir imkân taşır. Fakat bu imkân zihniyetin veya ataerkil düzenin aşılması yönünde değil, kadının, erkeklik dünyasında görece de olsa bir güç kazanmasına, başka bir deyişle kendi yerini genişletmesi yönünde bir imkândır.
Tüm şu pek şahane, pek yaratıcı küfürlerimizin ataerkilliği göz önüne alındığında bu iddiaya karşılık «hadi lan ordan» denmesi pek olasıdır. Ama ben meseleyi biraz daha geriden alacağım: Türkçenin yapı taşlarından. Bildiğiniz gibi Türkçede «She» ve «He»’yi karşılayacak tek kelime vardır o da «o» dur. Bu «o», çoğu zaman söylemeye bile gerek duyulmaz, gizli özne olur. Benim derdimde bu gizliliktir esasen.
Fransızcadaysa mesele «she» ve «he» ayrımıyla bitmez. Üstüne birde bahsedilen kişinin cinsiyetine göre onu niteleyen sıfatların ve adların sonuna kimi zaman bir adet «e» getirilir, kimi zaman da tamamıyla farklı bir hal alır. Bu «e» de kendinden önce gelen harfin düzgün bir şekilde telaffuz edilmesini gerektirir. Örnek veriyorum: étudiant / étudiante. İlkini etüdian diğerini etüdiant diye okumak icap eder. Dolayısıyla hem sözlü olarak hem de yazı da birinden bahsederken onun cinsiyetini açığa çıkarmadan konuşmak pek bi zor, pek bi çetrefildir.* Konuyu başlığa, başlığı da konuya bağlayabilmek için bir örnek daha verecek olursam, «Monşer» yalnızca erkekler için kullanılabilir ve de «benim sevgili…» anlamına gelir. İlla bir kadına bu şekilde seslenmek istiyorsak o zaman da «maşeri» dememiz gerekir.
Fakat Türkçede bu cinsiyet hallerini açığa çıkarmamak daha kolaydır.
-Naptın bugün kızım?
-Liseden bir arkadaşla sinemaya gittik babacığım.
-Eve gelmeyecek misin kızım?
-Bugün arkadaşlarda kalsam olmaz mı anneciğim?
Şüphesiz, bu «bi arkadaş» söylemi çok uzun sure idare edemez. Hakiki yalanlar söylemek gerekir. O arkadaşların ismini vermek gerekir. Ancak yine de Türkçenin bu yuvarlaklığının kısmi olumlu sonuçları olur: Aileyle konuşurken bir anlık dikkatsizliğe kurban gitme, falso verme ihtimalinde kayda değer bir düşüş ve üçüncü tekil şahıslardan bahsedildiğinde, yalan söylememiş olmanın verdiği rahatlık.
Bir Fransız için düşündüğümüzdeyse durum tersine işler. Fakat bu tip kolpalara oradaki kadınların ihtiyacı yoktur. Çünkü -genelde- babaları ve çevreleri kızlarının sevişip sevişmediğine, erkek arkadaşlarıyla birlikte yaşayıp yaşamadıklarına vs. karışmamaktadır. Dolayısıyla Türkçenin, Türkiye’deki kadınlara belli bir güçlenme stratejisi geliştirmek için imkân sağlaması Türkçenin klasının değil, ancak Türkiye’deki ataerkilliğin ne kadar vahim bir boyutta olduğunun göstergesi olabilir.
*Şimdi aklıma geldi, acaba bu çetre-fil, sinefil ve filozof örneklerinde olduğu gibi çetre’yi seven anlamında olabilir mi?