Naklen dinlenilen Birinci Körfez Savaşına dair unutulan küçük bir ayrıntı Irak'ın savunma sistemine dairdi, savaşın birkaç yıl öncesinde Saddam tarafından beş milyar dolara satın alınan hava savunma sistemi; sistemi satan Fransızlar tarafından ilk bombardıman öncesinde uzaktan ufak bir dokunuşla etkisiz hale getirilmişti, Saddam beş milyar dolarcık kazıklanmıştı ve bu kazıklanmaya düşen bakışlar sahnelenen uluslararası gösteriyi sessiz sedasız izliyordu. İkinci Körfez Savaşı sonrasında çekilen Michael Moore belgeseli ise farklı bir ayrıntıyı taşıyordu, Amerika’nın fakir bırakılmış semtlerinin gençlerini askere katılmaları konusunda ikna etmek için koşturan deniz piyadelerinin ikna taktikleriydi belgeseldeki ayrıntı; kıtalararası yolculuklarla görülecek yeni yerler ve en önemlisi ordudan kazanılan parayla bir üniversiteye gidebilecekleriydi gençlere anlatılanlar. İster Amerikan askeri olsun ister Irak askeri tüm ölenlerin birbirinden farkı yoktu, milyar dolarlar kazanılan büyük şovun vücutları patlayan nesneleriydiler sadece ve biz aciz tüketiciler patlayan bir binayı ya da sniperla öldürülen bir Amerikan askerini şovun etkisiyle izliyorduk. Herhangi bir bilgisayar oyununda ekranda beliren rakamlar gibiydi televizyonlarda anlatılanlar; ölen asker sayısı, ölen sivil sayısı, imha edilen bina sayısı. Demokrasiydi o günlerde savaş nedeni, kutsallaştırılan demokrasi için kurbanlar önemsizleşiyordu tıpkı bugün olduğu gibi.
Aynı belgesel kültür endüstrisinin kıyıda köşede kalmış ve pek ele alınmayan bir ürününe dair yani bilgisayar oyunlarına dair küçük bir ayrıntıyı da bünyesinde taşıyordu. Gerçek silahların tepmesiyle, kurşunun etki mesafesiyle ve sekme açısıyla, çelik yelekler gibi savunma silahlarının dayanıklılık sınırlarıyla birebir sanallaşması; oyun motorları ile gerçek görüntüyü en ince ayrıntısına kadar verebilmek için şişirdikçe şişirilen grafiklerin etkisine dair küçük bir ayrıntı dökülüyordu bir Amerikan askerinin ağzından “Oyun gibi değilmiş”. Küçük sözde saklıydı Amerikan askerinin savaşı nasıl algıladığı ve kurguladığı, kıtalararası yolculukla ölüm kalım mücadelesine girerken zihninde yaratılan savaş ortamı.
Daha birkaç gün önce Microsoft firması yeni oyun konsolu Xbox One’ın lansmanında, oyun konsolunun karşısındaki insanı tarayarak karşısındaki bedenin hareketleriyle oyun içindeki karakterin hareketleriyle özdeşleştiren Kinect parçasını anlatırken parçanın Amerikan ordusunun elinde bulunan akıllı füzelere en yakın teknoloji olduğunun altını özellikle çizmişti. Füzelerden farklı olarak akıllı füzeler herhangi bir noktayı değil de önceden belirtirmiş noktayı gördüğü anda o hedefi imha eden bir teknolojidir ve Microsoft’un bu açıklamasıyla birlikte sadece oyun konsolu değil aynı zamanda Amerikan ordusu, Amerika’nın diğer ülkelere göre teknolojik üstünlüğü de övülmüştür. Oyun, silah, ordu, fanboyluk arasındaki geçişleri, birbirini beslediği alanların izlerini sürebilmek ve bu iç içe geçmişliğini anlayabilmek için sanırım biraz daha derine inmek ve yol haritasının ilk durağını donanım forumları olarak belirlemek gerekir.
Donanım forumlarındaki kullanıcı imzaları gözden kaçan ayrıntıları sergiler. Kullanıcıların her mesajının altında otomatik olarak görülmesini istedikleri yazı ve küçük görüntülerden oluşan bu imzalar çoğunlukla forum kullanıcısının kullandığı bilgisayarın bileşenlerine dairdir, imza bilgisayar bileşenlerinin sırasıyla dizilmesi olabileceği gibi forum kullanıcısının o forum içerisinde üye olduğu her hangi bir donanımın kullanıcıları kulübünün görseli de olabilir. Örnek olarak bu yazının yazıldığı bilgisayarın donanım parçalarını herhangi bir donanım forumunda imza olarak kullanmak isteseydim imzam; Amd Fx6100 (4.2 GHZ OC), Sapphire HD7870TX, Gskill Sniper 8 gb 1600mhz..... olurdu. Bilgisayar bileşenlerinin uzağındaki gözler için anlamsız markalar ve sayılar olarak görülen bu dizilimi daha anlaşılır kılmak için açarsak Amd Fx6100 (4.2 GHZ OC), ifadesi fabrika çıkışı çalışma hızı 3.3 ghz olan Amd marka bir işlemcinin çeşitli hız aşırtma tekniklerini kullanarak 4.2 ghz hızına çıkartıldığı ve o hızda stabil olarak kullanıldığını anlatır. İmzadaki bu küçük ayrıntı okumasını bilene ve forumun diğer kullanıcılarına imza sahibinin bilgisayar bileşenlerine dair bilgisini ve bu bilgiyi hangi yönde kullanabildiğini gösterir. Bu ayrıntı gündelik yaşamdaki söz- sözü söyleyen ve mekan arasındaki ilişkilerin yarattığı etkinin sanal dünyada da benzerini yaratır. Biraz açarsak; söz'ün etkisi sözü söyleyenden bağımsız değildir, söz'ün etkisi sözün söylenildiği mekandan da bağımsız değildir, sözün gücünü; söz, sözü söyleyen ve mekan oluşturur ve bu etkinin oluşumu doğal ya da olması gereken değil tamamıyla ideolojiktir. Sözün ses boyutundan metin boyutta geçişinde ise sözü söyleyen yazar iken mekan ise yazının basılı olduğu yer ya da gösterildiği alandır. Gösterildiği alan derken örneğin sadece kadınlara yönelik zayıflama formüllerinin tartışıldığı bir forumda yukarıdaki imzayı kullanmak anlamsızdır çünkü forumun admini forumun çerçevesini baştan çizmiş ve o çerçevede ilgili ve bilgili insanların bir araya gelmesini amaçlamıştır. Yukarıdaki imza örneği etkisini sadece donanıma dair özelleşmiş bir forumda gösterebilir. Etkisi ise örneğin imzasında 6100 3.3 Ghz yazan ile yukardaki imzanın sahibi arasında yapılan tartışmada forumun diğer kullanıcıları ve imzayı okuyabilenler açısından yukardaki imzanın sahibinin sözlerini daha görünebilir kılınması ve tartışmada daha fazla taraftar bulmasıdır.
Herhangi bir forumun kullanıcı isimlerinin altında er, onbaşı, yüzbaşı... ya da bu sıralamaya paralel değişik sıralama ifadeleri görebiliriz. Kullanıcının attığı mesaj sayısıyla doğru orantılı olan bu derecelendirme sistemi askeriyedeki rütbelerin birebir sanal ortama yansımış halidir. Sözün etkisini sanal dünyaya birebir uyarlama taktiklerinden bir tanesi de büyük harf küçük harf oyunudur. “Bu bir saçmalık” ile “BU BİR SAÇMALIK” yazıları arasındaki fark forum kullanıcıları arasında “BU BİR SAÇMALIK” yazan kişinin o an bağırdığıdır. Başlık dışında büyük harflerin yan yana yazılmasıyla oluşan anlam bağırmaktır ve forumların ilk kurallarından biri yerli yersiz bağıranların forumdan atılacağıdır. Bu atılma ya da banlanma belirli bir süreliğine uzaklaştırma olabildiği gibi süresizde olabilir, bu banlama kararının veren forumun yöneticisi olabileceği gibi forumun moderatörleri de olabilir. Biraz ayrıntıya girersek, forumlarda en fazla kullanılan script Vbuletin scriptidir, bu scripti satın alıp scriptin dosyalarını ftp ile server'a gönderdiğimizi ve forumu inşa etmeye başladığımızı hayal edelim. Bu inşa etme sürecinde forumun görselleri ve teması ile birlikte adminler, moderatörler, süper moderatörler ve kullanıcılar arasında ayrım yaparak kullanıcıları daha forumu inşa etme sürecinde yetki ve bu bağlamda etkileri ile hiyerarşiye sokarsınız, bu hiyerarşiye sokmayla birlikte forumun genel kuralları da belirlenir. Fakat unutulmamalıdır ki bu inşa etme sürecinde kullandığınız tüm özellikler sizin satın aldığınız scriptin içinde olan özelliklerdir ve bu özellikler sıfırdan inşa edilmemiştir. Scriptin değişik versiyonları içerisinde scripti satın alanların ve piyasanın istekleri doğrultusunda Vbluetin’in kodlamacıları tarafından sürekli geliştirilmiş ve scripte yeni özellikler eklenmiştir. İşin belki de en fazla üzerinde durulması gereken tarafı bu scripti kullanan bir sürü anti-kapitalist ya da anti militarist forumda da scriptin bu özellikleriyle devrede olduğu ve karşıt olduklarını sanal ortamda da sürekli olarak üretmeye devam ettirdiklerini görmektir.
Bu scriptin ilk kodlamasından son kullanıcıya kadar geçen tüm süreçte gündelik yaşamdaki baskı-dışlama ve kazanç yapıları scriptin bünyesine ve mantığına işlemiştir ve bir forumda bu yapılar doğallaşır. Örnek olarak gündelik yaşamda sürekli bağırarak konuşan bir insanın sosyal ortamdan dışlanması benzeri olarak sürekli büyük harfle yazan bir kullanıcıda forumdan banlanır. Kazanca değinmek gerekirse, Vbuletin’i üreten şirket bu scripti satarak kar elde eder, scripti satın alıp herhangi bir konuda forum açan biri ise kullanıcılarının ürettiği içerikten ve kullanıcı itaatlerinden oluşan potansiyeli satarak gelir elde eder. Bu kısmı biraz açarsak bir sitenin reklam veren açısından değeri sayfaların gösterim sayısı başka bir ifadeyle hiti, içeriği ve kullanıcılarının o siteyi tekrar ziyaret etme potansiyeli hesaplanarak bulunabilir. Kullanıcı sadakatini bu tekrar ziyaret etme potansiyeli oluşturur, gerekli veriler ise Alexa ve Google Analiz vb. gibi siteler ya da araçlar kullanılarak elde edilir. Herhangi bir forumda tüm içeriği oluşturanlar forumun kullanıcılarıdır ve forumu düzenli olarak ziyaret ederek aktif olanlar da kullanıcılarıdır. Kullanıcıların bu davranışları ve kullanıcıların ürettiği içerik site sahibinin reklam verene sattığı ürüne dönüşür ve reklam veren tarafından ise forumun kullanıcıları ve ziyaretçiler reklam verenin ürünü satın almaya en yakın müşteri kitlesini oluşturur. Herhangi bir sitede satılan ve satın alınan o sitenin sağında solunda ya da yukarısında aşağısında olan reklamlar için bekletilen boş pikseller değildir aksine bu potansiyeldir, tüm bu potansiyeli oluşturan ise kullanıcıdır ve kullanıcılar hem satılan ürünü hem de müşteriyi oluşturlar. Sanal dünyada hem müşteri hem de ürün olma durumu sadece forumlarla sınırlı değildir, sosyal medya adı altında toplanabilecek tüm sitelerde bu durum söz konusudur. Örneğin Facebook’un reklam veren bölümüne girdiğinizde vermek istediğiniz reklamı optimize edecek araçlar bulunur. Optimize etmek reklamınızı yaptığınız ürünün kullanıcı kitlesine reklamınızın görüntülenmesini sağlayabilmenin en önemli ayağını oluşturur. Optimize ederken cinsiyet, yaş aralığı gibi bölümlerle birlikte anahtar kelime mantığının kullanıldığı ilgi alanları bölümü de bulunur. Facebook kullanıcısının kendini arkadaşlarına tanıtırken ön plana çıkardığı özellikler reklam veren tarafında ürününü satın alabilecek en yakın müşteri kitlesini oluşturur. Facebook’un herhangi bir içeriği bulunmamaktadır tüm içeriği üretenler sitenin kullanıcılarıdır, kullanıcıların ürettiği içerikle birlikte kullanıcının tekrar siteye girmesi ve sürekli olarak sayfanın yenilenmesi ile oluşan reklam gösterimi reklam verene satılan gösterim sayısının oluşturur, burada satılan ve satın alınan da kullanıcı hareketleridir.
Aynı zamanda hem müşteri hem ürün olma durumu sadece forumlar ya da sosyal medya sitelerine haz bir özellik değildir örneğin bira içmek için herhangi bir bara gittiğinizde, barın giriş kapısından başlayarak oturduğunuz masadaki fiyat listesine, biraların sunumunun yapıldığı bardaklara kadar mekan işletmecisinin anlaşması olduğu bira markasının reklamlarını görürsünüz. Bu reklamların sergilenmesi için mekan işletmecisi anlaşmalı olduğu firmadan ya belirli miktar para ya da belirli bir indirim alıyordur, anlaşmanın boyutu daha doğrusu indirimin boyutu barın bira satım kapasitesine göre farklılık gösterir. Mekanın içindeki tüm reklamlar anlaşmanın şartlarınca mekana yerleştirir ve çoğu zaman mekan sahibi tarafından anlaşma şartlarına uyulduğu fotoğraflarla kanıtlanır. Bira üreticisi markanın bu anlaşmayı yaparken tek amacı sadece o mekan içinde içilen biradan doğacak karı kaybetmemek değildir ayrıca barın müşterisinin daha sonrada kendi markasına yönelmesini sağlamak yani akılda kalıcılık ve marka bilinci oluşturmayı hedefler. Görsellerin sadece mekan içinde değil mekanın tabelasından mekanın dış duvarına kadar sergilenmesi sağlanarak hedef kitle olarak sadece barın içindeki müşteriler değil aynı zamanda barın dışından geçen herhangi birine doğru yönelir. Herhangi bir mekan sadece mekanın konumu ve mekanın genel tasarımı olarak ele alınamaz, o mekanı dışarıdan ilgi çekici ve içinde bir şeyler tüketilebilir kılan aynı zamanda içindeki müşterileridir. Herhangi bir forumun, forum serverdan silinene kadar yarattığı etkiyi bir mekanın içindeki müşteri anlık olarak yaratır, mekanın müşterisi mekan sahibinin gözünde dışarıdakileri içeri çekebilmek için pazarlanan ürüne dönüşür. Bunun en tipik örneğini lokantalar oluşturur, lokantacının gözünde müşteri çekebilmek için dolu masalar boş masalardan daha etkilidir.
Herhangi bir donanım forumunu takip ettiğinizde forum içerisindeki tartışmaların o konu hakkında bilgi birikimi yüksek insanlar arasında gerçekleştiği izlemine kapılırsınız. Çoğu tartışmanın içeriğini ise bilgisayar işlemcileri tarafında Amd'mi yoksa Intel'mi oluşturur, tartışmaları sanki bu iki firmanın sahipleri ya da bu firmaların çalışanları arasında gerçekleştiği izlenimine kapılırsınız. Tartışmaları bir süre takip ettiğinizde devamlı olarak aynı bilgilerin değişik kullanıcılar tarafından tekrarlandığını görürsünüz. Tartışmanın içindeki insanlar değişse de kullanılan cümleler hemen hemen aynıdır, aynı bilgiler sürekli olarak tekrarlanır ve arada bazı efsanelerde dolaşmaya başlar. Bilgilerin kaynağına ulaşmaya çalıştığınızda ise sadece üreticilerin ürünlerini tanıtırken kullandığı argümanlar olduğunu fark edersiniz. Bilişim devriminin arada kalmış çocuklar markalar hakkında sadece markaların açıkladıkları kadar bilgiyle taraflarını seçmiş ve savaşa başlamışlardır. Benzer bir tartışma ekran kartı tarafında Nvida mı yoksa Amd'mi arasında sürer ve buradaki ürün gamının çeşitliliğinden dolayı tartışmalar daha da alevlidir. İki-üç gün boyunca üstünde taşıdığı iç çamaşırının özelliklerini, çamaşırının pamuklu mu yoksa polyester mi olduğunu bilmeden yaşayan insanlar hiç görmedikleri hiç kullanmadıkları ekran kartlarına dair o ekran kartının fanlarının üstünde kullanılan boyadan bile bahseder.
Satın almak istediğiniz ya da merak ettiğiniz herhangi bir bilgisayar parçasını internette araştırmaya başladığınızda karşınızda değişik videolar çıkar, bu videoları üç farklı kategoriye ayırabiliriz. Bunlardan ilki firmaların parçanın tanıtımı için yaptığı videolardır, ikinci kategori ise tarafsız olduğu iddiasında olan ama endüstrinin genel yapısı itibariyle üreticilere bağımlı olan test merkezlerinin videolarıdır, üçüncü ve asıl ilgimizi çeken kategori ise kullanıcıların kendileri çektikleri videolardır. Üçüncü tür videolar önce kolinin açılmasıyla başlar, ortaya çıkan ürünün kutusunun üzerindeki bilgiler teker teker okunmaya başlanır, daha sonra kutunun jelatini çıkartılır ve kutunun içeriği teker teker gösterilmeye başlanır, en sonunda ise ürün kasaya monte edilir ve kasanın içi uzun uzun çekilir ve tüm bu süreç kullanıcı incelemesi olarak adlandırılır.
Donanım forumlarındaki imzalarda, işlemci ve ekran kartı tartışmalarında ve bu kullanıcı incelemeleri videolarında fanboyluğun izleri sürülebilir. Nedir fanboyluk, biraz bu terimi açarsak: fanboyluk herhangi bir teknoloji firmasının ürünlerini koşulsuz olarak savunmak ve diğer markanın ya da markaların ürünlerine karşı iyi ve kaliteli kabul etmektir. Farklı tarafların fanboyları arasındaki tartışmalar ise iki kalite kriteri çerçevesinde gerçekleşir, bu kriterler; performans kriteri ve fiyat- performans kriteridir. Bu kriterler çerçevesinde giriş ürünleri, orta seviye ürünler ve yüksek seviye ürünler her cephede de üretilirken aynı seviyelerdeki ürünler sürekli karşılaştırmalara maruz kalır ve karşılaştırmalar firmaların verdikleri bilgiyle birlikte uzar gider. Donanım sektörünün işlemci tarafında Amd-Intel kapışması bulunurken, grafik kartı cephesinde chipset üreticisi olan Amd- Nvida kapışması bulunur. Başka fanboyluk örneklerini Apple tarafından üretilen Macler mi yoksa diğer üreticilerin piyasaya sunduğu Pcler mi tartışması, bu tartışmalara benzer Apple tarafından üretilen Iphone mu yoksa diğer üreticilerin android tabanlı telefonları mı, Microfot’un Xbox serisi mi yoksa Sony’nin Playstation serisi mi tartışmalarında görürüz.
Markaların ürünlerini alınabilir kılmak için ön plana çıkardığı bazı özellikler bu tartışmalar çerçevesinde kalite illüzyonuna dönüşür ve daha da ileri giderek daha piyasaya sürülmeyen bir telefon sadece özellikleri açıklandığı için bir anda en kaliteli ürün olur ve özellikleri tüm kullanıcılar tarafından ezberlenir, tüm bu kullanıcı tepkileri çerçevesinde ürün ihtiyaç nesnesinden haz nesnesine dönüşür. Iphone 5'i piyasaya sürerken Apple yöneticileri bu ürün için reklam ve pazarlama bütçesi ayırmadıklarını zaten ürünün kendi kendinin reklamını yaptığı açıklamasını resmi olarak yapmışlardı. Bu açıklamayla ürünün kalitesine vurgu yaparken istemeden de olsa müşteri- ürün ve müşteri- pazarlamacı birlikteliğini bünyesinde taşıyan fanboyluğa da işaret ediyorlardı. Telefonunda herhangi bir sorun olmamasına rağmen kullandığı Iphone 4S'ten Iphone 5'e geçen bir insanın telefonuna yaklaşımı fanboyların ürün algılamalarındaki ürünün ihtiyaç nesnesinden haz nesnesine geçişi örnekleyebilir.
Samsung firmasının yeni telefonu S4'ü tanıttıktan sadece birkaç gün sonra ön sipariş almaya başlayan bir sanal teknoloji marketinin kullanıcı yorumları bölümünde telefonun ne kadar mükemmel olduğu ve eğer bir telefon alınacaksa mutlaka bu telefonun alınması gerektiğine dair yüzlerce yorum yapılmıştı, aynı anda teknoloji forumlarında ise Samsung Apple’ı tokatladı yorumları yapılırken karşı atak olarak Apple'ın modelinden daha sonra piyasaya sürüldüğü için karşılaştırma yapılamayacağı savunması geliyordu. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta ürüne dair yapılan tüm yorumların ürün daha piyasaya sürülmeden önce yapılmış olmasıydı; ne ürünü övenler ne de ürünün özelliklerini eleştirenler ürünü eline almamıştı bilgi kaynakları sadece markanın lansmanı sırasındaki bilgiler, piyasa için hazırlanmış brojür ve birkaç internet sitesinde çıkan haberlerdi. İki telefon firmasının fanboyluğunda dikkat çekilmesi gereken nokta fanboyluğun hem müşteri hem de pazarlamacı yönüdür. Bir fanboy çevresine sürekli olarak fanboyu olduğu markanın ürünlerini alınması gerektiğini tavsiye eder, fanboyun pazarlamacı yönüyle burada klasik pazarlama usullerinden ve pazarlamacı karakterinden bahsetmiyoruz çünkü klasik pazarlamacı pazarladığı ve sattığı ürün üzerinden ya aylık ya da birim başıma belirli bir gelir elde eder, fanboyların pazarladıkları ise tüketilen üzerinden tanımlanan olarak sosyal tam olma haline dairdir.
Donanım sektörünün üst segment ürünlerinin iki farklı kullanıcı kesimi vardır, bunlardan ilki profesyoneller olarak tanımlanan kesimdir. İş yaşamındaki ihtiyaçlarını ancak üst düzey sistemlerin karşıladığı bu gruba üç boyutlu modelleme ile uğraşan biri örnek olarak verebilir, kullandığı tasarım programlarına uygun olarak optimize edilmiş ekran kartlarına ihtiyaç duyar ki bu ekran kartlarının giriş seviyesinin fiyatları bile normal bir notebook'un iki misli kadardır. Diğer grup ise üzerinde sıkça duracağımız oyuncular grubudur ve oyucular grubunu bilgisayarda oyun oynamasını sevenlerden ayrı tutmak gerekir.
Bir teknoloji marketine gittiğinizde görüntü olarak sanki herhangi bir bilgisayar oyunundan çıkmış boş kasa modelleri ile karşılaşırsınız, agresif tasarım olarak adlandırılan bu tasarım genel olarak kasanın üzerindeki fan kontrolcüleriyle ve değişik ledlerle aydınlatılmış fanlarıyla dikkatinizi çeker. Oyun sistemlerinin tartışıldığı forumlarda ise sistemim şu oyunu full ayarlarda oynatabilir mi, ben şu oyundan şu kadar fps alıyorum siz kaç alıyorsunuz gibi başlıklara ve tartışma konularına rastlarsınız. Sistem performanslarını zorlayan oyunları araştırdığınızda ise donanım ürünlerine benzer videolarla karşılaşırsınız, gene üç gruba ayırabileceğimiz bu videoların ilk grubunu oyun üreticilerinin tanıtım videoları ve fragmanları oluşturur, ikinci grupta ise oyuncular için özel çıkartılan dergilerin editörlerinin oyunu inceleyen “tarafsız” videoları ile karşılaşırsınız, son grup ise tabi ki kullanıcılarının videolarıdır. Sistemlerinde bileşenlerinin oyunda kaç fps aldığına dair bilgi vermek için videoyu hazırlarlar. Donanım videoları ve oyun videolarının çeşitliliğinin benzerliği donanım ve oyun sektörünün ne kadar iç içe geçtiğini ve birbirine ne kadar bağımlı olduklarını gösterir. Bu iç içe geçmişlik üst düzey ekran kartlarının kutu tasarımlarında bile kendini gösterir; kutu tasarımında görsel olarak bazen bir oyundan bir karakter bazen de donanım üreticisinin tasarımcılarının yarattığı oyunlarda ki karaktere benzer görseller kullanılır. Bu kutu tasarımı da kasa tasarımında olduğu gibi agresiftir. Agresif tasarıma sahip ve oyunculara hitap eden diğer donanım bileşenleri ise klavye ve mouse'dur. Standart bir klavyeden farklı olarak komut atanabilen ya da özelleştirilebilen tuşlara sahip bu klavyelerde wasd tuşlarının da belirgin hale getirilip farklı bir renge boyandığı görülür.
Ekran kartı üreticilerinin agresif kutu tasarımları, agresif klavye ve mouse tasarımları, agresif kasa tasarımlarının tartışıldığı forumlarda ve forumların bloglarına herhangi bir donanım incelemesi gibi incelenen savaş malzemeleri ile de karşılaşılır, özellikle silah fuarları sırasında daha yoğunlaşan bu silah incelemeleri donanım, oyun ve silah endüstrilerinin iç içe geçişini belirginleştirmektedir. Silah ile oyuncak arasındaki ince çizgi bu incelemelerde tamamıyla aşılmakta, savaş ile savaş oyununun algılanmasındaki fark donanım sitelerince ortadan kaldırılmaktadır. Benzer bir ortadan kaldırılma süreci gelişen ekran kartları ile daha gerçekçi grafikler ve daha gerçekçi oyun deneyimi peşinde koşan oyun üreticileri tarafında da yaşanmaktadır. Ölümü sadece sayısallaştıran ve puan toplama ya da görevi tamamlayıp bir sonraki aşamaya geçmeye indirgeyen bu yaklaşımla birlikte savaş Irak işgalinde olduğu gibi canlı yayınlarla izlenilen olmaktan çıkıp hissedilen olmaya çalışmaktadır. Bu hissedilme tamamıyla sanaldır fakat tehlikeli boyutu herhangi bir ekran kartıyla silah aynılaştırılmaktadır.
Gücü hissedeceksin ya da savaşta en iyi silahlarını seç ya da rakiplerinin bir adım ötesine geç gibi sloganlarla satılan oyun bilgisayarları ile oyuncular için tasarlanmış bileşenlerin oyuncular üzerinde ve fanboyların fanlıklarını yaptıkları markaların onların üzerinde yarattığı algı güce dairdir, totemizmin genel karakteri olan gücünü totemden alma ya da totemi bünyesinde taşıma inancı yüzyıllar içerisinde değişerek gücünü markalardan alma, markaların müşteri kitlesine dair yarattığı -kendini tanımlama- etkisi almıştır. Bu durum sadece oyun ya da donanım sektörüne dair değildir çevremizi saran metalar dünyasında bu algının izlerini sürebiliriz. Akıllı telefonlar, akıllı saatler, akıllı evler ve çevremizi saran teknolojiyi anlatmakta kullanılan akıl; bu akıl hangi anlamda geliyor ki bağlamaktan, bağlantı kurmaktan, akletmekten doğan akıl mı yoksa us’tan anlam kaymasıyla söz dinleyene, uğradığı tahakküme herhangi bir tepki vermeyene yani uslu anlamına mı gelir. Çevremizi saran bu teknolojiyi anlatabilecek en iyi sıfat akıllı’dan ziyade uslu sıfatıdır, önceden programlanan ve bu program üzerine yeni programlar yüklenerek kullanıcının ihtiyaçlarına göre özelleştirilen uslu telefonlar, uslu evler, uslu saatler, bu özelleştirmenin dışına çıkmayan kendi kendine herhangi bir bağlantı kurmayan kendi kendine bir şey üretmeyen sadece emirleri dinlemek üzerine kururmuş uslu bir teknoloji. Belki de bu teknolojiyi tarif ederken akıllı kavramının kullanılmasının sebebi teknolojinin kendisi değil de teknolojinin hitap ettiği tüketici kitlesidir, bu aletlerin ilk kullanıcı kitlesini belirli düzeyde bir eğitim almış beyaz yakalıların oluşturması kutsanan akılın neden bu aletleri tanımlamakta kullanıldığının işaretlerini taşıyabilir. Daha ilk modellerini gördüğümüz akıllı saat reklamlarında bol bol iş toplantısında fırsat bulup telefonuna bakamayan bu nedenle telefon bildirimlerini telefonuyla iletişim halindeki saatinden alan kravatlıların kullanılmasının akıllı teknoloji adı altında pazarlananın teknoloji değil de kullanıcı olduğunu özetler niteliktedir.
Başka bir örnek olarak, Amd de Intel de benzer firmalardır, tek amaçları kar olan ve kar oranları da benzer seviyelerde olan iki farklı firmadır, ürünlerine bakıldığında ise Intel performans üzerine yoğunlaşırken Amd fiyat-performans üzerine yoğunlaşır; fakat iki firmanın rekabeti bir bakıma Starbucksda kahve içmenin adil dağıtıma dair yarattığı illüzyonun benzerini kullanıcıları arasında yaratır ve kullanıcılar yaratılan totemlerle kendilerini anlatarak ve kendilerini kurgulayarak yaşamaya ve yeri geldiğinde ölmeye devam eder…
image source:
1- Toxic Technology by KnightFlyte96 on DeviantART
2- assembler by Kosmur http://www.tripwiremagazine.com/2012/07/surreal-photo-manipulation.html