Nokta cümlenin bittiğini gösterir, sesli okurken duraklarsınız ve bir nefes alırsınız; dinleyiciler cümlenin bittiğini anlar ve yeni bir cümle başlar. Üç nokta ise cümlenin bitmediğini gösterir. Cümlenin sonu okuyucunun hayal gücüne bağlıdır, yine bir nefes alırsınız, dinleyiciler duraksamanızdan cümlenin bitmediğini anlarlar ya da anlamazlar. Peki ya iki nokta? Anlamı yoktur ne cümle bitmiştir ne de cümle okuyucunun hayal gücüne bırakılmıştır. Dilbilgisi kurarları açısından böyle bir surum yanlıştır hatalıdır, daha da uzatalım yapayanlıştır, fakat Nokta, iki nokta, üç nokta arasındaki fark; bitmişlik ve bitmemişlik, bunların yanında anlamlandırılamayana dayanan bir varlık felsefesini içerir..
Aynur ile karşılaşmayalı bir aydan fazla olmuştu, ne sesini duyuyordum ne de varlığına dair herhangi bir iz vardı. Bir anda ortadan yok olmuştu ama o vardı; zihnimdeydi, İkinci Kordon’da yürürken gözlerim onu arıyordu ama yoktu. Sokağın eski tadı kalmamış gibiydi. Ya da değişimleri kabul edemeyen zihnim muhafazakarlaşıyordu sanki, Arnavut kaldırımlarında 10 santimlik topuklularıyla gezmeye çalışan İzmir kızlarına baktıkça gülemiyordum artık, içimden umarım topuğun kaldırıma sıkışır ve düşerken kırılan bileğinden çıkan ses sana ne kadar gerzek olduğunu anlatır diyemiyordum. Can sıkıntısından kendimi bilgisayarın karşısında buluyordum kim nerede ne yapıyor saçmalığıyla beraber facebooktaki tanıdığım dediğim insanları takip ediyor aynı zaman da paralı bir arkadaşlık sitesinde karşımdakiyle konuşuyordum. Kendini erkek arkadaş arayan bir kadın gibi göstermek için para alıyordu. Basit iş; siki beyninde dolaşan salak çoktu ne de olsa. Bir mail atmak için kredi satın almaya hazırlardı, gördüğü resme aşık olan, sürekli kendine baskı edilen aşık olmalısın, sevmelisin ya da sürekli sevişmelisin, dansının dans bilmeyen garip izleyicisi olmaktansa aktif dansçıları olmak istiyorlardı. Nasıl olduysa Seçil’le tanışmıştım, elindeki bilgisayardan sürekli canımlı cicimli mailler atıyordu, kime atıyordu, ne yazdığını biliyor muydu, önemsiyor muydu bilmiyorum. Sanal orospuydu kendi bedenine başka beden yaklaşmıyordu ama karşısındakine karşısındakinin bir kadınla görüşebildiğini, kadınlarla, iletişim sağlayabildiğini artık dansçılar, çapkınlar arasında olduğu izlenimini satıyordu. Ona attığım mailler dikkatini çekmişti, ne anlıyordu maillerimden bilmiyorum fakat hoşuna gidiyordu. Anlamasam bile gülüyorum diyordu, bazen zekice cümleler kuruyordu bazense içinizdeki alevi söndürecek kadar soğuktu. Sistemin nasıl çalıştığını biliyordum, sistemin nasıl çalıştığını bildiğimi biliyordu fakat dolandırıldığımı bile bile neden onunla mailleştiğimi anlayamıyordu. Bir süre sonra belki dolandırılmamı istemediğinden, belki de acıdığından, belki de içersinde ki boşluğu dindirmek için bir fırsat kolladığından, belki de tamamiyle merakını yenemediğinden sanal yaşamın özel tarafında yani facebookta arkadaş olarak ekleyerek bana kendini tanıttı. Karşımda iki tane profil vardı biri paralı sitede ki “işveli” diğeri ücretiz sitedeki “hanım hanımcık” hali. Birinde kırmızı geceliğiyle çekilmiş bir fotoğraf paylaşırken diğerinde evde yaptığı tatlıyı paylaşıyordu. Bu ikilem açıkçası gülümsetiyordu beni, çoğu erkeğin rüyalarını süsleyen yatak odasında fahişe diğer odalarda ev hanımı idealini gözlerime seriyordu. Arkadaş listesindeki kimsenin yaptığı işi bilmediğini söylüyordu ama açıkçası inanmıyordum, garip bir dürüstlük de vardı sözlerinde, dürüstlükte denilemez saflık seziyordum ama saflığı aslında sezdirmek istediği düşüncesini de içimden atamıyordum. İsminin anlamını biliyor musun, önemini, ima ettiklerini, göndermelerini?… Önemsemiyordu. Hayatta dair sorunun var mı diye sordum para vb. klasik şeyler sıraladı, bunlar dışında kendine dert ettiğin herhangi bir soru var mıydı dedim, anlamadı. Bacaklarındaki kılların uzunluğunu, isminin anlamından daha fazla merak ediyordu... Balataları yaktığımı düşünüyordu, hafiften saptığımı; kimi zaman sıkılıp kaçıyordu, kimi zaman tanımadığı insanlarla görüntülü sohbet yapıyordu benimle ilgilenmiyordu. Ev teklif edenler,araba teklif edenler arasında gülümsüyordu, bak diyordu, önüme neler seriyorlar, sana değil vajinana seriyorlar bunları diyordum, vajinan genişleyince yüzünde çizgiler artınca bunların hiç biri serilmeyecek önüne. Biliyordu, farkındaydı da bilmemezlikten geliyordu, bunlar olmadan birini kafalarım diyordu ve belki seni kafalarım diyerek sırıtıyordu.