Uzun zamandır düşünülen bir yazının tesadüfî olayların ardından kaleme alınmasıdır bu metnin hikâyesi. Bir insani yardım kuruluşunun uluslararası deniz sahasında İsrail ordusu tarafından durdurulması, gasp edilmesi, üzerinde şiddet uygulanması…
Başka bir gözlükle bakarsak uzun süredir gündemde olmayan uluslararası yasalara aykırı eylemler. İsrail’in insani yardım yollarını kapalı tutması. Özellikle de Mavi Marmara’nın gittiği yolu.
Başka bir gözlük takalım, bu sefer de 1 Haziran itibariyle saldırılara başlayacağını duyuran bir terör örgütünün Hatay’da katliam çıkartması. Tesadüf bir şekilde İsrail’in aykırı davranışlarına denk gelen bir tarihte.
Başka bir gözlük, AKP’nin dış işleri politikasında uzun erimli çoklu işbirliği vizyonunu geliştirmesiyle etrafta söylenti şeklinde dolanan bölgesel güç misyonunu üstlenmek savını onaylaması.
Bir diğer gözlük ise anayasal değişim sürecine giren Türkiye, sağcı reformları arttıran bir İsrail, uluslararası arenada yavaş yavaş haksız duruma düşmeye başlayan bir Ermenistan, petrol hatları güvenliği, potansiyel miktarda petrolü Avrupa’ya iletmeye ve bu yolla bağımlılık yaratmaya çalışan Rusya. Tüm bunların yanında bölgesel güçler arasındaki gerilimi görmeye ve yönetmeye çalışan hiç de bölgesel bir güç olmayan Amerika.
Gözlüklerin hepsini teker teker deneyip bir kenara bıraktım. Odanın tek penceresinin aralık kalmış perdesinden sızan güneş ışığına gözlüksüz baktım. Gözlük biraz burnumu kaşındırıyor. Böylesinin daha iyi olacağına karar verdim...
Bir Yahudiyi de, bir Filistinliyi de, bir Türk’ü de odamda benle sohbet ederken düşünebilirdim. Hatta her birinin hangi etnik veya dini kimliğe dâhil olduğunu bilmeden çocukluk anılarını zevkle ve imrenerek dinleyebilirdim. Muhtemeldir ki oturup king bile oynardık. Güzel de olurdu.
Sokak kapısını açtığımda dışarı rahatça çıkabileceğimi uzun süredir bilirim. Bazen gökyüzüne bakar Yeni Zelanda da görülebilecek aynı manzaranın ortaklığından heyecan duyabilirim. Hem kapımın önü hem de gökyüzü Filistin’de de, İsrail’de de, Hatay’da da neden ortak olmasın. Neden aynı şeyleri görüyoruz hissi uyandırmasın?
Yazının başlığı içeriğin kapsamını belirlemiyor kuşkusuz. Şimdi birçok insan google amcaya Türkiye-İsrail diye soruyor o da cevap veriyor. Cevaplar arasında bu yazı da çıkar belki diye bu başlık.
Uzun süredir düşündüğüm konu ise yazının içeriğiyle sürekli bağlı olacak bir süreklilikte. Ben bu yazıyı tekrar tekrar okudukça düşündüğüm o anki diğer fikirler bu fikirlere ihanet etmeyecektir. Bu yazının düşündüklerimle bağlantısı burada düğümleniyor.
Başka bir gözlükle bakarsak uzun süredir gündemde olmayan uluslararası yasalara aykırı eylemler. İsrail’in insani yardım yollarını kapalı tutması. Özellikle de Mavi Marmara’nın gittiği yolu.
Başka bir gözlük takalım, bu sefer de 1 Haziran itibariyle saldırılara başlayacağını duyuran bir terör örgütünün Hatay’da katliam çıkartması. Tesadüf bir şekilde İsrail’in aykırı davranışlarına denk gelen bir tarihte.
Başka bir gözlük, AKP’nin dış işleri politikasında uzun erimli çoklu işbirliği vizyonunu geliştirmesiyle etrafta söylenti şeklinde dolanan bölgesel güç misyonunu üstlenmek savını onaylaması.
Bir diğer gözlük ise anayasal değişim sürecine giren Türkiye, sağcı reformları arttıran bir İsrail, uluslararası arenada yavaş yavaş haksız duruma düşmeye başlayan bir Ermenistan, petrol hatları güvenliği, potansiyel miktarda petrolü Avrupa’ya iletmeye ve bu yolla bağımlılık yaratmaya çalışan Rusya. Tüm bunların yanında bölgesel güçler arasındaki gerilimi görmeye ve yönetmeye çalışan hiç de bölgesel bir güç olmayan Amerika.
Gözlüklerin hepsini teker teker deneyip bir kenara bıraktım. Odanın tek penceresinin aralık kalmış perdesinden sızan güneş ışığına gözlüksüz baktım. Gözlük biraz burnumu kaşındırıyor. Böylesinin daha iyi olacağına karar verdim...
Bir Yahudiyi de, bir Filistinliyi de, bir Türk’ü de odamda benle sohbet ederken düşünebilirdim. Hatta her birinin hangi etnik veya dini kimliğe dâhil olduğunu bilmeden çocukluk anılarını zevkle ve imrenerek dinleyebilirdim. Muhtemeldir ki oturup king bile oynardık. Güzel de olurdu.
Sokak kapısını açtığımda dışarı rahatça çıkabileceğimi uzun süredir bilirim. Bazen gökyüzüne bakar Yeni Zelanda da görülebilecek aynı manzaranın ortaklığından heyecan duyabilirim. Hem kapımın önü hem de gökyüzü Filistin’de de, İsrail’de de, Hatay’da da neden ortak olmasın. Neden aynı şeyleri görüyoruz hissi uyandırmasın?
Yazının başlığı içeriğin kapsamını belirlemiyor kuşkusuz. Şimdi birçok insan google amcaya Türkiye-İsrail diye soruyor o da cevap veriyor. Cevaplar arasında bu yazı da çıkar belki diye bu başlık.
Uzun süredir düşündüğüm konu ise yazının içeriğiyle sürekli bağlı olacak bir süreklilikte. Ben bu yazıyı tekrar tekrar okudukça düşündüğüm o anki diğer fikirler bu fikirlere ihanet etmeyecektir. Bu yazının düşündüklerimle bağlantısı burada düğümleniyor.
bir zamanlar "gökyüzü herkesindir"(zülfü Livaneli) diye türküler söylenirken sol adına söylenirdi. şimdilerde ise hemen liberal deyiveriyorlar insanlara. nedendir?
YanıtlaSilYazınızda homo reelpoliticus stratejismus gözlüklerini -aynı zamanda bu görme bozukluğunu- bir bir kenara bırakmanız takdir edilesi.
YanıtlaSilAncak kullandığınız "google amca" sıfatına aklım takıldı. Google erkek midir, erkekse karşına mı çıkmalıdır, yoksa siz baba olduğunuz için google amca mı olmuştur, amca dediğin baba yarısıdır hesabına mı girdiniz gibi sorular aklımı karıştırmıyor değil.
Tesadüf üzerine bu yazıya denk geldim. Herhalde niyetiniz karşılanmış oldu. İyi ve güzel bir niyetle yazılmış. Ama baştan sona yazım hataları ve anlatım bozukluklarıyla dolu.
YanıtlaSilBirkaç tanesini belirteyim.
‘Uzun süredir gündemde olmayan uluslararası yasalara aykırı eylemler’ ifadenizde gündemde olmayan, uluslararası yasalar mı, uluslararası yasalara aykırı eylemler mi? Gündemde olmak, eylem için uygun bir tanımlama olmalı. Değindiğiniz nokta, uluslararası hukukun uygulanmaması ise gündemde olmak yerine başka bir ifade seçilirse anlam doğru olur.
‘İsrail’in insani yardım yollarını kapalı tutması’ ifadenizde, doğru kullanım mecazi anlamıyla yol olmalıdır. Örneğin insani yardım kanalları dediğimizde de, kastımızın Süveyş Kanalı olmaması gibi. Ancak, takip eden yüklemsiz cümlenizden anlaşıldığı kadarıyla, deniz yolu, kara yolu gibi bir anlam yüklemişsiniz. O halde, doğru anlatım için farklı bir ifade seçilmelidir.
‘Bir terör örgütünün Hatay’da katliam çıkartması.’ Bu ifade de sözlük anlamına bakıldığında doğruluğu olsa da, katliam sözcüğü, sembolik bir ifadeye başvurulduğunu gösteriyor gibi. Geçiştirilmekle yetinilmiş. Takip eden cümlede de, yazım yanlışlarını görmeden gelerek, aykırı davranış neye göre tanımlanmıştır? Kendi politikasına mı, uluslararası politikaya mı, neye göre?
Uzun erimli çoklu işbirliği vizyonu tanımını kafadan mı attınız? Tanımlamanın yer aldığı cümle de çok düşük.
‘Sağcı reform’. Ne gibi bir reform? Politika mı demeli?
‘Uluslararası arenada yavaş yavaş haksız duruma düşmeye başlayan bir Ermenistan’. Bu sonucu nerden çıkardınız?
‘Potansiyel miktarda petrol’. ???
Alelacele yazılmış bir yazı olsa, çoğu görmezlikten gelinebilir, ama tekrar tekrar okuduğunuzu belirtmişsiniz. Tekrar tekrar okuyup nasıl bu kadar çalakalem, okunaksız ve sığ bir yazı yazabildiniz? Sanırım yaşça epey genç bir yazarsınız. Güzel niyetinizi bir dolu saçma anlatımla mahvetmeyin. O yüzden eleştirmek istedim. Eğer öyle değilse, eleştiri yazarak zaman kaybetmişimdir.
Hürmetler sunarım.
Eleştirilerinizin bir kısmında haklısınız.
YanıtlaSilYazı çalakalem yazıldı. Yazıda tekrar tekrar okuduğumu değil tekrar tekrar okuyacağımı söyledim. Okuyunca ben de görüyorum pek tabi.
Yazarken bilincimin billur bir halde olduğunu da söyleyemeyeceğim. Yazıdan ne anlaşılacağı ile ilgili şimdilik pek derdim yok çok şükür.
Yazdık oldu desek yeridir.
Lakin bu bütün yazılarımda böyle olacak demek değildir pek tabi.
Yazının ardından yorumunuzu okuyacak arkadaşların belki bazıları yazım ve anlatım hataları konusunda birşeyler öğrenecektir. Bu katkınız için teşekkür ederim.
Yazıyı yine de dikkatle okumanız ve eleştiriniz ise örnek bir davranış.
Felix üstadımın merakını da gidereyim hazır elim değmişken.
YanıtlaSilGoogle, amcadır. Ben de babayım. Çocuğumu da esirgeme kurumuna verdim. Kuzenleriyle arada görüşüyorlar. O kadar olsun.
Asıl felsefi soru ise şudur; google amca ise ara motoru hangi akrabalık ilişkisine tekabul eder?