“Tartar Üzerine Etimolojik ve Antropolojik Tetkikler”
2. Dünya Savaşı üzerine bir kitabı araştırırken rastladığım “Firearms: A Global History to 1700” adlı kitapta yer alan bir dipnottaki bilgi, kelimelerin çağrışım dünyasındaki serüvenini harikulade bir biçimde gözümün önüne seriverdi. Mevzu şu; Call of Duty oyununu adlandırdığımız, -ne zaman kim tarafından adlandırıldığını hatırlamıyorum ama kolektif şuursuzlaşma akabinde hezeyan bir biçimde kullana geldiğimizi bildiğim- “Tartar” kelimesinin aslında etimolojik ve antropolojik bağlamda tarihsel bir gönderimi olduğunu öğrendim.
Tartarus, Tartar ve silah
Kitapta ateşli silahlar hakkında batı yazınında yapılan bir takım atıflardan bahsedilmektedir. “…Petrarca’ya göre ateşli silahlar cehennemden gelen bir araçtı. John Mirfield şeytanın ajanı, Francesco Guicciardini insandan daha şeytani, Erasmus cehennem makinası, İngiliz edebiyatının en büyük epik şairlerinden John Milton ise Paradise Lost adlı eserinde ateşli silahları şeytanın cehennem güçleri arasındaki sürpriz bir gücü olarak niteler. Orlando Furioso’nun kahramanı ise okyanustan gelen ilk silaha şöyle haykırıyordu: “lanet olası, şeytani makine, seni Beelzebub’un Tartarus’un derinliklerine attığı gibi derinlere atacağım.” Dipnottan giderek burada ifade edilen Tartarus ya da Tartaros’un, Yunan mitolojisinde, hem bir Tanrı hem de yeraltında bir yer adı olduğunu öğreniyoruz. Biraz daha ayrıntılı bilgi edindiğimizde ise, ünlü şair Hesiod’a göre ağır bir demirin cennetten dünyaya düşmesi dokuz gün almaktadır. Şaire göre, bir dokuz gün daha sonra Hades’in bile altında yer alan Tartarus'a ulaşır. İlyada'da Tartarus'la Hades'in arasındaki uzaklığın dünyayla cennet arasındaki uzaklıkla aynı olduğu söylenmiştir. Beelzebub ise burada şeytanın bir lakabı olarak kullanılır. Yukarıda ateşli silahlara ilişkin batı yazınında verilen şeytani atıfların yunan mitolojisine göndermeyle tamamlandığı görülmektedir. Bu nokta esas olarak bir başka atıf’a gidecektir. Avrupalılar, çoğu zaman Moğollar için kullandığı ama onlarla ilişkili olsa da farklı bir bozkır göçebesi olan Tatarlara, Latincedeki Tartarus’a benzerliğinden ötürü “Tartar” demiştir. Silahla Tartarus arasında kurulan bağ, Tartarus’la Tartara, oradan da tekrar silahla Tartara taşınmıştır. (eşine az rastlanabilecek etimolojik kaymaya hayranlığımı tekrardan belirteyim) Burada etimolojik bağlamın dışında tarihsel bir anlam söz konusudur. Çünkü Batılılar üzerinde silahların gelişimi hususunda Tatarların (batılı deyişle Tartar) rolü çok önemlidir. Gerçi Batılılar kimi zaman Türkler, Moğollar ve Tunguzlar içinde Tartar demişse de (şunu da belirtmek gerekir ki Tatar da zaten eski Türkî dillerinde diğer insanlar anlamına gelmektedir), burada esasen Doğu Avrupa’daki Tatarların rolü olduğuna dair tarihsel ipuçları bulunmaktadır. Örneğin Tatarlar tarafından Osmanlı ordusuna kazandırılan ama Avrupa’da yaygınlık kazanan Tatar yayı olarak bilinen yay, Ortaçağ Avrupa’sında şövalyelerin zırhını deldiği için favori silah olmuştur. Tatarlar hem geliştirdikleri silahlarla, hem de yaptıkları güçlü akınlar karşısında geliştirilen silahlarla, bu anlamda batıda silahın gelişimi konusunda önemli etkileri olmuştur. Osmanlı ordusu içinde rolleri çok önemlidir. Halk arasında cesur ve korkusuzca düşmanın üzerine atıldıkları için Deliler diye anılan askeri birliğin dağılmasından sonra ortaya çıkan boşluk Tatar savaşçılarca doldurulmuştur. Sonuç olarak, Tatarlar ateşli silahların gelişim gösterdiği 13. ve 14. yüzyıllardaki siyasi ve askeri alanlardaki etkileriyle bu anlamda batılılar nezdinde silahla Tartar arasında bir bağın oluşmasına vesile olmuştur. Başta alıntıladığım betimlemelerdeki şeytani imgeler ise ‘diğerleri’ne içkin olarak silah üzerinden ifade edilmiştir.
Çayır çimendeki ineklerin sırrı
Call of Duty 2 oyununda kimi haritalarda görülen ve üzerlerinde sineklerin vızıldadığı ölmüş inekler ile Tatarlar arasında da kuracağım bağ, ateşli silahların gelişimiyle Tatarlar arasındaki bağa denk düşecektir. Bilinen ilk biyolojik silahın Tatarlar tarafından 1346 yılında kimi kaynaklara göre Cenevizlilerin kuşatılmasında kimi kaynaklara göre ise şimdiki Ukrayna sınırları içinde kalan Kaffa’yı kuşatmaları sırasında kullanıldığı bilinmektedir. Vebadan ölmüş askerlerin cesetlerini ve fareleri mancınıkla şehrin surlarının içine atmışlar ve şehirde veba hızla yayılınca Tatarlar savaşı kazanmışlardır. Daha sonraları yaygın bir biçimde hem 1. hem de 2. dünya savaşlarında şarbonlu inekler Tatarlardan örnek alınarak kullanılmıştır. Özellikle alman casuslar düşman ülkelere ihraç edilecek hayvan yemlerine şarbon bulaştırarak sabotaj eylemlerine başvurmuşlardır. Oyundaki ineklerin silah kurşunuyla ölmedikleri dikkatli bakıldığında anlaşılabilir. Belirgin biçimde hastalık kaparak öldükleri görülmektedir. Ancak yemlerindeki şarbondan dolayımı orada öldüler yoksa şarbonlu inekler cephede bir biçimde kullanıldılar mı bunu kestirmek zordur. Çünkü Fransa haritalarındakiler birinci biçime yorulabilir ama farklı haritalarda da alakasız biçimlerde ölü inekler görülebilir.
Sonsöz
Hegel’in sözcüklerin tarih içindeki serüveni olarak adlandırdığı şeyin gelip de şuursuz benliklerimize çarpmış olmasını, bizim sıradan hayatımızın bir köşesinde dilimize vurmasını neye yormak gerekir acaba…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.